Pazartesi, Temmuz 20, 2009

son yazı

blogumu sadece sizlerle çok iyi bir haberi paylaşmak için 24 saatliğine açtım,

tam 12 yıl sonra... iş değiştiriyoruuummmm....

kendim bile inanamıyorumm..

ama çokdan anlaştık bile..
kendimi bir yeniliğe çok ama çok hazır hissediyorum..

oğlum büyüdü, ben yıllardan beri konumda yeterince donanımlandım,

yeni birşeyler yapmak istiyordum, kendimi çok enerjik hissediyordum, ama nereden başlayacağımı da hiç bilmiyordum...

birden, aniden herşey oldu bitti....

bu aralar korkunç çalışıyorum, gündüz eski işimde, gece yeni işimde...:)

yakında adımızı duyacaksınız, önce adımızı duyacaksınız, sonra bir ara ben size "işte bu, bunu baştan sona biz yarattık" diyeceğim...


bana şans dileyiinn... hem de çok..

ve kuvvet dileyin.. çünkü çoook çalışacağım...

ama herşey iyi olacak biliyorum..hissediyorum...

Cumartesi, Haziran 27, 2009

yılda bir kez oluyor artık.. eren paşa hazırlanıyor ve eskişehire gidiyor...biz de kalakalıyoruz çocuksuz.. ilk gün biraz afallayarak, sık sık odasına girerek, her an biryerlerden sesi gelecekmiş gibi geçiyor.. bişey istemesine o kadar alışmış oluyoyorum ki, sessizlik sinirlerimi bozuyor hatta.. eşimin ağzından çıkanı leb demeden yaparken buluyorum kendimi... yapan memnun, hizmeti alan şaşkın oluyor tabi.. normalde onun istekleri ikinci planda kalıyor ya, hemencecik yapıverince çok iyi geliyor garibime bu ihtimam...


şu saatler itibarı ile ise alıştık başbaşalığa... hatta birazdan geceye bırakmaya hazırlıyoruz kendimizi...çocuk planlı yaşamak ya, bütün yıl keyifle yaptık tabi ama yorgunluk da olmuş hani.. o yüzden de hala evden çıkınca nereye gideceğimizi bile konuşmuyoruz.. garip bir haz bu.. sadece yaşıyoruz..

o ise eminim yarın sabah geçen hafta yine eskişehirde yaptığı gibi anneannesinin kapısında simitci bekleyecek, parası avuç içinde, heyecanla...
annemlerin evi müstakil bir ev olduğu için çat kapı girip çıkmak çok hoşuna gidiyor erenin.. sokakdan bir çok arkadaşı oldu, hatta bazıları benim sokakdan çocukluk arkadaşlarımın çocukları...

30 yıldır aynı mahallede oturuyoruz biz, anne babalarının evlerine yerleşen çocukluk arkadaşlarım var.. onların çocukları ve benim çocuğum aynı bizim yaptığımız gibi kapının önüne gelip sesleniyorlar birbirlerine dışarı çıkması için...ne hoş bir duygu..

hemen özledim sarı bebeğimi... ama olsun mutlu O çok biliyorum... ben de fırsat bu fırsat şimdi evden kaçıyorum...

Cuma, Haziran 26, 2009

olimposun gölgesinde tatildeydik.. nar,limon,portakal ağaçlarının altında...


her sabah guguk kuşlarının sesiyle uyandık.. bahçedeki sessizlik sadece bir kapı açma mesafesindeydi.... hamak kapımızın önü..


kahvaltı el emeği göz nuru...bahçede güne merhaba derken oğlum uyanıp geldiğinde üstünde pijamasıyla dünyanın en huzur verici anı... bitmese dedik keşke hiç.. dönüş olmasa...


olimposa gittik, gezdik..bir müddet sonra yürümeye direnen minik beden sırtta.. ama olsun, değerdi...

bu manzarayı kazıdık hafızalarımıza... en kısa zamanda buluşuncaya kadar dönüp dönüp analım diye....

ben de gitmek isterim diyenler esin ve sinana bizden selamlarımızı götürebilirler.. mekan burası..

Salı, Haziran 09, 2009

en okunaklı kampanya

D&R larda güzel bir kampanya var, "en okunaklı kampanya" adı da.. 4liraya satıyorlar birçok kitabı...
kitapda moda ve popülerlik, yani bilinen adıyla "bestseller"lık takıntınız yoksa süper bir kampanya...

İyi bir kitap okuyucusu için iyi de bir bütçe gerekiyor zira...

Bir de ben kitapcıdan bir kitap alıp çıkamıyorum nedense... az az geliyor gözüme..

alırsam da bu sefer de okumaya başlayamıyorum bir türlü, ya biterse diye... :)

arkasından okuyacağım kitabı bilmeliyim, gözucumla onunla da flört etmeliyim bir yandan..

bu nedenle de bu kampanyayı sevdim çok, hep olsun... bir yeni kitap alırsam, iki de bundan alıyım.. dolu dolu olsun elim... sevip koklayayım onları...:)

şu anda da bu kampanyadan bir kitap okuyorum "babasının kızı" adı.. çoook sürükleyici bir kitap, polisiye...
meğer ne heyecanlı bişeymiş polisiye roman olayı... "masumiyet müzesi" gibi acıklı, ağdalı(ama tabiki çok güzel) bir hikayeden sonra kendime geldim şöyle bi canım..:)

bu arada ne okusam diyenler için kardeş de bir site açtı ... buradan buyrun...

Perşembe, Haziran 04, 2009

bayıldım ya bu kitabın önsözüne..

harala gürele masallar okurken oğluma bugünlerde,

bu kitap da bana büyüdün artık gerçekleri öğrenme vakti diyor...

devamı ise çok matrak, aşağıda okuyabilirsiniz....


"Masalı biliyorsunuz... Gerçekleri öğrenmek için yeterince büyüdünüz!Pamuk Prenses, deneysel yazının devi Donald Barthelme'den inandığımız masallara, uçsuz bucaksız çöp yığınlarımıza, kurtarıcılarını boşu boşuna bekleyen kadınlara, çevrelerindeki kadınları tüketmekten bıkıp usanmayan erkeklere, söylediğimiz yalanlara ve ayak uydurduğumuz tüm çarpıklıklara rağmen vazgeçmediğimiz kahramanlık sanrılarına dair sarsıcı, düşündürücü, eğlenceli, başıbozuk ve kolay kolay hazmedilemeyecek, tuhaf, sıradışı ve aykırı bir roman.

Hayal gücünden yoksun ve yaratıcılık karşısında korkudan tir tir titreyen, topu bir arada iki "tam" erkek etmeyen, yedi çalışkan adam. Gözü kendinden başkasını görmeyen, sözde bir prens. Kötülüğünden güç alan ve arıza bir adama aşkıyla iyice bileylenmiş bir cadı. Üstlendiği role itirazı olan bir lider... Yaşamla çelişen yasaklar. Sadece kapılı kapılar ardında yıkılan tabular. Zehirli elmalar değil de, zehirli içkiler. Birbirine karışan sesler. Her şeyden önce gelen ve her ne pahasına olursa olsun asla ihmal edilmeyecek işler. En büyük üretimi çöp olan, çivisi çıkmış bir dünya... Ve penceresinin kenarına oturmuş, ezber hayallerini bir an olsun sorgulamayan, rayından çıksa bile rolünden vazgeçmeyen, meçhul kurtarıcısını beklemekte ısrarlı, çağdaş bir kadın; Pamuk Prenses."Mizahla ışıldayan, absürd bir masal-roman."-Time-

dayanamadım...

yok öyle ciddi kararlar alıp dönmedim... daha içerikli yazıcam, daha çok zaman ayırıcam diye bir iddiam da hala yok..

sadece "napıyım yani, bu da böyle bir blog olsun, sabun köpüğünden hallice... beğenen okusun, beğenmeyen yürüsün gitsin" dedim...

birgün " ahh şu günlerimi nasıl etsem de doldursam" dediğim günlere bıraktım gerçek bloggerlığı....:)

eee nerde kalmıştık?

hadi o zaman oğluşumun mezuniyet fotoğrafına bakın, nasıl güzel değil mi?..:)

Cumartesi, Mayıs 30, 2009

ara..

gün geçtikçe tempom daha da hızlanıyor... sanki yürüme bandında ısınma turlarını da geçtim, bant hızlandı koşar adımlarla gidiyorum...
öyle bir ruh hali..
blog sahibi olmayı önemsiyorum, sorumluluk duygusu bende hemen her konuda ağır bastığından 2-3 gün yazamasam sanki birşeyleri eksik yapmanın sıkıntısını hissediyorum için için...
ama bir yandan da bakıyorum, yazacak onca şey kafamda birikmişken, hiçbirini yazamamışım...
bazen zaman bulamamışım, bazen de kafam o kadar dağınıkken geçmişim ki başına günlüğümün derinlemesine olmayan, basit yazılar yazabilmişim ancak...
bir de otosansürler var hep.. öyle yazmıyım yanlış anlaşılır, böyle yazmıyım canları çeker, ondan bahsetmiyim nazar değer..:P...
ee bu duygudan da hoşlanmıyorum...
demem o ki, daha bol zamanların geldiği, daha cesur, daha içerikli yazılar yazabilecek kadar dingin olduğum günler gelinceye kadar bu bloga ara veriyim diyorum..
ilk kez böyle bir karar aldım, bilmem ki, belki hemen geri dönerim..bağımlısı olunuyormuydu bloga post koymanın...:)

Cuma, Mayıs 29, 2009

bu arada 5-6 haziranda kadıköy özgürlük parkında minifest var.. detaylar burada...

Perşembe, Mayıs 28, 2009


süt kuzumun yıl sonu gösterisi var bu cumartesi... anaokulundan mezun olacak, kep giyecek.. şaka gibi.. ne zaman doğdu, ne zaman 6 yaşına geldi.. gerçekden hiç ama hiç anlamadım..
onunlayken zaman ne hızlı geçiyor, anlaşılır gibi diil...
daha geçen sene "ben daha bebekim de mi anne ?" diyen kuzum 1 sene sonra arkadaşlarının yanında onu mıncıklamam için beni uyarıyor..:)

hiç ummadığım zamanlarda, onu ilgilendirmediğini sandığım konularda bayağı da sağlam fikirleri olduğunu duyuyorum.. daha bu akşam sürekli kullandığımız ataşehir belediyesine ait bir kortu bir anda paralı korta çevirmişler, parasını verdik girdik... biz hazırlanırken "kurallar her an değişir mi anne? buraya dün nasıl girdiysek bugün de öyle girmeliydik bence.. "dedi çıktı.. tam da benim de kullanacağım kelimelerle... içim bir tuhaf oldu, benden bir parça benimkilere benzeyen fikirlerle karşımda dikiliyordu...




geçen hafta birlikte fabrikadaydık, 19 mayıs ertesini de tatil yapmışlardı... o gün de aynı şeyleri hissettim.. her ne işi olursa olsun işini hakkıyla yapacak bir çocuk olacak benim yavrum...bütün gün o kadar güzel çalıştı, o kadar güzel ilişki kurdu ki çalışanlarla hayran kaldım.. onların çay saatinde birlikte çaya çıktılar..elleri simsiyah oldu vidaları dizmekten... bir ekibe dahil olmakdan çok keyif aldı..


hatta günün sonunda sohbet ederken odamda en çok hangi işden hoşlandığını sordum, bant sonu kontrollerden bahsetti, oradan çok hoşlandığını, o ablanın işini çok güzel yaptığını söyledi ve bana adını sordu.. hatırlamadığımı söyledim, kimden bahsettiğini çıkaramamıştım, yanyana 4 bant vardı orada "olur mu anne, sen nasıl müdürsün , hepsinin adını bilmelisin" dedi bana... inanamadım bu hassasiyetine... çok kalabalığız annecim, ismini çıkaramayabilirim dedim..cevap aynen şu.."bizim okulumuz da çok kalabalık, ama bizim müdürümüz hem hepimizin adını, hem de sizin adınızı biliyor anne... sen de bilebilirsin...!!....."


IQ sünün ne olduğuyla hiç ilgilenmiyorum, ama benim çocuğumun EQ sünün onu ömür boyu rahat ettireceğini rahatlıkla görebiliyorum...


hayatının ilk mezuniyetini yaşayacak oğlum... oyun çocukluğu çağından yavaş yavaş çıkıyor.. eli gerçekden kalem tutma yaşına geliyor.... her ne kadar mezuniyet bu yaş için biraz komik de kaçsa, 3 yaşından bugüne kadar harcadığı dünyayı tanıma çabası ve başarısı benim gözümde onu takdirname belgeli bir mezun yaptı bile...


kuzum benim...yolun açık olsun.. hep mutlu ol...

Salı, Mayıs 26, 2009

bu hafta eğitimdeyiz... bütün mühendisler, gelişen üretim yönetim ve verimlilik sistemler konusunda upgrade ediliyoruz.:)
kalabalık olunca eğitimi fabikaya istedik, bir yandan da işlerimizi takip edebilelim diye...
sonuç, 5e kadar eğitimdeyiz, geç saatlere kadar da biriken işleri yapıyoruz.. evde bebe , karnı aç koca kaldı ortada..:) şaka tabi.. yardımcı bayan akşam yemeğini yapınca ereni de alıp gidiyor evine, ben de eve dönerken uğrayıp alıyorum..
neyse, asıl anlatacağım başkaydı..
bugün bir ara eğitimde sıkılmaya başlayınca bizler, eğitmen hemen bir film oynatmaya başladı..
saatlerce teorisi ve matematik formülleri ile uğraştığımız montaj hatları konusunda birden charlie chaplinin fabrika işcisi olduğu komik film karşımıza çıkınca baya gevşedik..



"modern zamanlar" filmin ismi..sessiz sinemaya veda ettiği film..1930lu yıllarda kapitalizmin giderek gelişmesiyle birlikte tek tipleşme ve makineleşmeye vurgu yapmış bu filmde...
daha uzun bir gösterimini bulamadım nette.. devamını seyredebilseydiniz, verimlilik adına bir otomatik yemek yeme makinası demosu yapılıyor charlie chaplinin üzerinde .. gülmekden kırılırsınız..:)

Pazartesi, Mayıs 25, 2009

kedi fobisi

geçenlerde birlikte tatile çıktığımız arkadaşımın ileri düzeyde kedi korkusu var... ben önceleri bunu çok önemsemiyordum, biraz şımarıkca geliyordu hatta.... türkiye gibi kedi cenneti bir ülkede kedi fobisi olması da ne demekti... mümkün değildi kedilerden korkarak yaşamak...

ama birlikte geçirdiğimiz süre arttıkça bu korkunun bayağı da sahici olduğunu anladım...


kedi olan hiçbir mekana giremedik, kedi vardır diye birçok yerde iç mekanlarda oturduk.. zorunlu kalıp dışarıda oturmamız gerekirse arkadaşımın eşi teyakkuzda bekledi, 50metreden daha fazla yaklaşan kedi olduğunda eşini hemen uyardı ki bunu yapmayıp kedi yaklaşır ve farketmezlerse tepkisi çok şiddetli oluyormuş.....

Onunlayken şunu farkettim, heryerde ama heryerde kedi var.. burada yoktur dediğim heryerden bir kedi çıktı, algıda seçicilik herhalde..zira ben saatlerce bir bahçede, cafede otursam da bir tane bile kedi dikkatimi çekmez...yani çok şirin ve küçük, sevimli olanları dışında..:)

O kadar zor bir durum ki kedi korkusu olanlar için...

Başlangıç noktasını çok merak ettim...

Tam yetişme çağlarında 6 katlı bir apartmanın en üst katında oturuyorlarmış, 1. katta ise 50-60tane kediye bakan yaşlıca bir teyze..

Asansör de yokmuş..

Merdivenlerden ne zaman yukarı çıksalar, lamba otomatı söner, onlar otomatı açmaya kalmadan pırıl pırıl parlayan bir , hatta bazen 2, 3 çift kedi gözüyle karşılaşırlarmış..

her seferinde kızkardeşiyle arkadaşım bağırır, kediler de bir o kadar miyavlarmış...

bizim gibi 4 kız onlar da..

en büyük olgunlaştığı için, en küçük ortalarda daha olmadığından yırtmış,

ama 2 ortancanın tam büyüme çağında hergün tekrarlanan bu sahne sonunda kedi fobisini doğurmuş..

şimdi ikisi de evli, barklı, çocuk sahibi anneler..

çocuklarına hayvan sevgisi aşılamaya çalışıyorlar, ama kendileri bucak bucak kedilerden kaçıyorlar..








not: fotoğraf googledan alındı.

Perşembe, Mayıs 21, 2009

Cumalıkızık

sokaklarından her daim aşağıya doğru akan suyu,
korumaya çalıştıkları osmanlı evleri,
dünyanın en dar sokağı diye bilinen cin aralığı,
gözlemesi,
sabah kahvaltısı,
el yapımı reçelleri, tarhanaları,
kınalı kar dizisi,
uçsuz bucaksız yeşilliği ile
Cumalıkızık...









































Değirmendere

ufacık bir kaçamak...
ne iyi geldi...
bir bilseniz..




















Çarşamba, Mayıs 13, 2009

what goes around.. comes around...

kelimelerin bittiği yer.. kampanyanın yaratıcı ekibi için tıklayınız..
















aaaa... kesinlikle doğru...


içiniz bayıldı di mi hemen.... ah ah! hepimiz böyleyiz... sıkıntıya gelemiyoruz..
alın o zaman size biraz çerez.. :)
X ve O larla dolu bir kağıt önünüzde, ve sadece onlardan birşeyler yaratmanız gerekiyor.. ne hoş bir faaliyet değil mi?
yaratıcılığı test etmek için bence de çok uygun bir yöntem..
devamı şurada.. süper...:)

Pazartesi, Mayıs 11, 2009

sinirlerim bozuk.. şimdi yazdıklarımı şöyle bir okuyunca bayağı da belli oluyor sanırım psikolojik durumum..:)
arka arkaya gelen haberler gerçekden sinirlerimi laçka etti... bence miletce aslında tedavi altına alınmalıyız.. çok sinir bozucu şeyler oluyor etrafımızda...
nereye dokunsan dökülüyor derler ya.. dökülüyoruz..
ya da ben öyleyim ya, herkesi de öyle sanıyorum.. ya da olmalı diye düşünüyorum...
ama dışarı çıkınca herkes bir normal geliyor gözüme.. bir kanıksamış.. bir bana bişey olmaz havası..
tabi iç dünyasını bilmek zor insanların..
anlamıyorum...

Pazar, Mayıs 10, 2009

bir de 2 günlük annelerin "cennet bizim ayağımızın altındaymış yahu" triplerine de hastayım....

annelik keşke bir doğurmak olsaydı, valla işimiz kolaydı... kendimi de bizzat içine katarak söylüyorum... daha gerçek annelikle karşılaştık mı bilmiyorum ben...neydi en ciddi sorunumuz..

kızınca arkadaşlarına vuruyor, dağınık, yemek yemiyor... eeee... bunlar mı vıdı vıdılarımız...

bunları idare edebildik diye, biraz uykusuz biraz gezmesiz kalabildik diye süper ödünler vermiş, saçımızı süpürge etmiş annelermiyiz biz... (ibeking sen bizden daha kıdemli anne oldun artık, gerçek bir sorunla baş ediyorsun ve bunu çok iyi yapıyorsun)

yapmayın allah aşkına...

daha yolun çoook başındayız.. kaçımız gerçek sorunlar birgün karşımıza çıktığında yine koşa koşa annelerimizin arkasına saklanmayacağız, ya da ayılıp bayılmadan kolları sıvayıp altetmeye çalışacağız...

annelik çoook uzun bir yol...gerçek annelik bizim yaşadığımızdan çok daha büyük özveriler istiyor...

iyi günde, elde avuçda çokken, yarıyarıya seninle paylaşan bir eşle idare ederken hayatı annelik de kolay, hayat da...

umarım karşımıza bu kadar zorlu yollar hiçbir zaman çıkmaz..

ama çıkarsa da umarım ben de bu kadın kadar güçlü olabilirim,

benim için gerçek anne, benim annem.. ben daha anneciğim..

gerçek annelerinizin anneler gününü kutluyorum buradan..

annecikler...size ve bana da bol şans, bol kudret , kuvvet diliyorum..


anneler günü, babalar günü, sevgililer günü vs. beni biraz geriyor.. benim annem babam hayatta.. ... ama ya olmayanlar... ya aniden kaybedenler...
dünyada ne kadar çok insanın annesi, babası artık onlarla birlikte değil.... adıyla sanıyla böyle günler kayıpları hatırlatıp, yaraların üzerine tuz basıyor gibi geliyor bana...
ne kadar çok insan belki doğru kişiyi bulmadığına inanmadığı için anne olmuyor, olamıyor..
ya da doğru kişiyi buluyor, ama doğa onun anne olmasına izin vermiyor...
belki senden benden milyon kat daha iyi anne olabilecekler.. ama olamıyorlar işte...
ya da nice anneler var ki biricik çocuklarını askerde, hastalıkda, kazada vs. kaybediyor.. elleri bomboş kalıyor...
şimdi bu anneler gününü metazori kutlarken bir şekilde, bir yandan da utanıyorum aslında.. ben bu gün olmasa da öpebilirim annemi, verebilirim çiçeğimi... oğlum bugün mü beni çok sevdiğini söylemeli, kendi elleriyle resim yapıp,katlayıp, avuç içine saklayıp bana hediye etmeli...
bugün anne babasını kaybetmiş mardinli çocuklardan, 24 yaşında büyümüşde bir mardin köyünde 2 yıldır imamlık yapan körpe gencin annesinden, bir tankın içinde yok olmuş 10 asker annesinden, başı kesilenin, trafikde bir anda yok edilenin annesinden,bostancıda eline bomba verilmiş babanın yavrularından, utanıyorum..
"baaaakk benim annem var!" diyen arsız, sümüklü bir kız çocuğu gibi hissediyorum kendimi...
sessiz sedasız bitsin gitsin bu gün artık...

Cuma, Mayıs 08, 2009

Berlinden gelen kart...


bir kart aldım dün akşam... Berlin'den geliyordu... canım arkadaşım Zuzu göndermişti kartı... kendisi Amsterdamda yaşıyor ama tatil için geçenlerde Berlin'e gitmişti. Giderken yolda konuşmuştuk, kapatınca atlayıp gidesim gelmişti... birlikte çok güzel 4-5 gün geçirmiştik zuzu,nazlı ve ben... fuar zamanıydı.... gündüz deli gibi çalışıyorduk, akşam oldu mu kendimizi Berlin sokaklarına atıyorduk.. Berlinin simgesi olan ayılar heryerdeydi.. hemen hepsine sarılıp poz vermiştik..:)
her akşam başka bir dünya mutfağını deniyorduk.. gece yarısı da ana cadde üzerinden yürüye yürüye otelimize..;))) gidiyorduk...
ne zaman taksiye atlasak, zuzu "türkmüsünüz" diye soruyordu.. en son bir alman tersleyince aklı başına geldi..:)nedense taksicilerin hepsi türk diye kalmış aklında, bir de hani türklüğü çok önemseyip vatandaş bulma meraklısı biri olsa anlayacağım. .. bir amsterdamlı ile evli şimdi, arkadaşlarının çoğu başka uyruktan.. neydi onda taksicilerin uyruğunu merak etmedeki etmen, hala anlamadık..:))))
bir de nazlının bi cafeyle ilgili bir yorumu var ki, şimdi okuyunca kızacak bize ama vallahi de billahi de zuzu hatırlattı bana, kartın arkasında madde madde sıralıydı..:)))))
keşke ve umarım bir kez daha biryerlerde sadece bizbize yeniden buluşabiliriz.... eşler ve çocuklar olmadan...
ve zuzucum, kart almak ne kadar güzel birşey biliyormusun.. kartların beni hep çok sevindiriyor arkadaşım...
öpüyorum seni yanaklarından....

trenle Eskişehir...

23nisanın hemen arkasından trenle eskişehire gittik..

baharda istanbul eskişehir arası tren yolculuğunu muhakkak bir kere yapın, bileciğe kadar o kadar güzel manzaralar içinde yolculuk yapıyorsunuz ki, yeşilin bu kadar tonu, yeni açan çiçekler, tomurcuklar, yanıbaşınızda akan sakarya nehri ile ruhunuz adeta meditasyon yapıyor..

ve iste erenin de medatasyon anı..:)


yolculuk boyunca dönüp dolaşıp okuduğumuz dergisi..oynadığımız kartları, finger board u vs..

ve iste doğup büyüdüğüm , 25 yılımı geçirdiğim sehrimden güzel bazı kareler...

porsuk...

sabah erken saatlerde..


biricik anneannemizle sehir turu...

sehrin her tarafına onlarcası konmuş heykellerden sadece bir tanesi..

porsuğun üzerinde tekne turu da yapabiliyorsunuz...
şaka gibi.. bundan 10 yıl önce söylense gülüp geçeceğim herşey, şimdi eskişehirde var, demek isteyince olabiliyormuş...
bravo Yılmaz Büyükerşen hocama..
biz kendi adımıza çok şanslı olduğumuzu düşünüyoruz hep.. İstanbul'u çok seviyoruz, oradan başka biryerde artık yaşayabileceğimize inanmıyoruz hiç... ama istanbul bazen hırçınlaşır, kapris yapar.. işte o zaman anne evi, baba ocağına koşuyoruz, eskişehire... ve onun da hergeçen gün güzelleşmesine çok ama çok seviniyoruz... belki birkaç yıl sonra orada da şirin bir ev yapmayı düşünüyoruz kendimize... annelerimizin babalarımızın bize daha çok ihtiyaç duyduğu anlarda yanlarında olurken , kendi evimizde koymak için kafamızı yastığa...