Cumartesi, Haziran 27, 2009

yılda bir kez oluyor artık.. eren paşa hazırlanıyor ve eskişehire gidiyor...biz de kalakalıyoruz çocuksuz.. ilk gün biraz afallayarak, sık sık odasına girerek, her an biryerlerden sesi gelecekmiş gibi geçiyor.. bişey istemesine o kadar alışmış oluyoyorum ki, sessizlik sinirlerimi bozuyor hatta.. eşimin ağzından çıkanı leb demeden yaparken buluyorum kendimi... yapan memnun, hizmeti alan şaşkın oluyor tabi.. normalde onun istekleri ikinci planda kalıyor ya, hemencecik yapıverince çok iyi geliyor garibime bu ihtimam...


şu saatler itibarı ile ise alıştık başbaşalığa... hatta birazdan geceye bırakmaya hazırlıyoruz kendimizi...çocuk planlı yaşamak ya, bütün yıl keyifle yaptık tabi ama yorgunluk da olmuş hani.. o yüzden de hala evden çıkınca nereye gideceğimizi bile konuşmuyoruz.. garip bir haz bu.. sadece yaşıyoruz..

o ise eminim yarın sabah geçen hafta yine eskişehirde yaptığı gibi anneannesinin kapısında simitci bekleyecek, parası avuç içinde, heyecanla...
annemlerin evi müstakil bir ev olduğu için çat kapı girip çıkmak çok hoşuna gidiyor erenin.. sokakdan bir çok arkadaşı oldu, hatta bazıları benim sokakdan çocukluk arkadaşlarımın çocukları...

30 yıldır aynı mahallede oturuyoruz biz, anne babalarının evlerine yerleşen çocukluk arkadaşlarım var.. onların çocukları ve benim çocuğum aynı bizim yaptığımız gibi kapının önüne gelip sesleniyorlar birbirlerine dışarı çıkması için...ne hoş bir duygu..

hemen özledim sarı bebeğimi... ama olsun mutlu O çok biliyorum... ben de fırsat bu fırsat şimdi evden kaçıyorum...

Cuma, Haziran 26, 2009

olimposun gölgesinde tatildeydik.. nar,limon,portakal ağaçlarının altında...


her sabah guguk kuşlarının sesiyle uyandık.. bahçedeki sessizlik sadece bir kapı açma mesafesindeydi.... hamak kapımızın önü..


kahvaltı el emeği göz nuru...bahçede güne merhaba derken oğlum uyanıp geldiğinde üstünde pijamasıyla dünyanın en huzur verici anı... bitmese dedik keşke hiç.. dönüş olmasa...


olimposa gittik, gezdik..bir müddet sonra yürümeye direnen minik beden sırtta.. ama olsun, değerdi...

bu manzarayı kazıdık hafızalarımıza... en kısa zamanda buluşuncaya kadar dönüp dönüp analım diye....

ben de gitmek isterim diyenler esin ve sinana bizden selamlarımızı götürebilirler.. mekan burası..

Salı, Haziran 09, 2009

en okunaklı kampanya

D&R larda güzel bir kampanya var, "en okunaklı kampanya" adı da.. 4liraya satıyorlar birçok kitabı...
kitapda moda ve popülerlik, yani bilinen adıyla "bestseller"lık takıntınız yoksa süper bir kampanya...

İyi bir kitap okuyucusu için iyi de bir bütçe gerekiyor zira...

Bir de ben kitapcıdan bir kitap alıp çıkamıyorum nedense... az az geliyor gözüme..

alırsam da bu sefer de okumaya başlayamıyorum bir türlü, ya biterse diye... :)

arkasından okuyacağım kitabı bilmeliyim, gözucumla onunla da flört etmeliyim bir yandan..

bu nedenle de bu kampanyayı sevdim çok, hep olsun... bir yeni kitap alırsam, iki de bundan alıyım.. dolu dolu olsun elim... sevip koklayayım onları...:)

şu anda da bu kampanyadan bir kitap okuyorum "babasının kızı" adı.. çoook sürükleyici bir kitap, polisiye...
meğer ne heyecanlı bişeymiş polisiye roman olayı... "masumiyet müzesi" gibi acıklı, ağdalı(ama tabiki çok güzel) bir hikayeden sonra kendime geldim şöyle bi canım..:)

bu arada ne okusam diyenler için kardeş de bir site açtı ... buradan buyrun...

Perşembe, Haziran 04, 2009

bayıldım ya bu kitabın önsözüne..

harala gürele masallar okurken oğluma bugünlerde,

bu kitap da bana büyüdün artık gerçekleri öğrenme vakti diyor...

devamı ise çok matrak, aşağıda okuyabilirsiniz....


"Masalı biliyorsunuz... Gerçekleri öğrenmek için yeterince büyüdünüz!Pamuk Prenses, deneysel yazının devi Donald Barthelme'den inandığımız masallara, uçsuz bucaksız çöp yığınlarımıza, kurtarıcılarını boşu boşuna bekleyen kadınlara, çevrelerindeki kadınları tüketmekten bıkıp usanmayan erkeklere, söylediğimiz yalanlara ve ayak uydurduğumuz tüm çarpıklıklara rağmen vazgeçmediğimiz kahramanlık sanrılarına dair sarsıcı, düşündürücü, eğlenceli, başıbozuk ve kolay kolay hazmedilemeyecek, tuhaf, sıradışı ve aykırı bir roman.

Hayal gücünden yoksun ve yaratıcılık karşısında korkudan tir tir titreyen, topu bir arada iki "tam" erkek etmeyen, yedi çalışkan adam. Gözü kendinden başkasını görmeyen, sözde bir prens. Kötülüğünden güç alan ve arıza bir adama aşkıyla iyice bileylenmiş bir cadı. Üstlendiği role itirazı olan bir lider... Yaşamla çelişen yasaklar. Sadece kapılı kapılar ardında yıkılan tabular. Zehirli elmalar değil de, zehirli içkiler. Birbirine karışan sesler. Her şeyden önce gelen ve her ne pahasına olursa olsun asla ihmal edilmeyecek işler. En büyük üretimi çöp olan, çivisi çıkmış bir dünya... Ve penceresinin kenarına oturmuş, ezber hayallerini bir an olsun sorgulamayan, rayından çıksa bile rolünden vazgeçmeyen, meçhul kurtarıcısını beklemekte ısrarlı, çağdaş bir kadın; Pamuk Prenses."Mizahla ışıldayan, absürd bir masal-roman."-Time-

dayanamadım...

yok öyle ciddi kararlar alıp dönmedim... daha içerikli yazıcam, daha çok zaman ayırıcam diye bir iddiam da hala yok..

sadece "napıyım yani, bu da böyle bir blog olsun, sabun köpüğünden hallice... beğenen okusun, beğenmeyen yürüsün gitsin" dedim...

birgün " ahh şu günlerimi nasıl etsem de doldursam" dediğim günlere bıraktım gerçek bloggerlığı....:)

eee nerde kalmıştık?

hadi o zaman oğluşumun mezuniyet fotoğrafına bakın, nasıl güzel değil mi?..:)