Perşembe, Eylül 25, 2008

şeker bayramı

hay allahım ne günlere kaldık.... konuştuğumuz konulara bak.... burada yazılanlara katılıyorum....

şeker bayramınız kutlu olsun.....dönünce görüşmek üzere... ülke sınırlarına çıkmak, 1 haftalığına da olsa, galiba bize çok iyi gelecek.... bi bakıyım bakalım oralardan nasıl görünüyoruz...

anlamadım

İstanbul'un kurtuluşu 6 ekim miydi?? ne zamandan beri resmi tatil.. benim niye haberim yok...
sadece okullara mı resmi tatil, biz niye geliyoruz 6sında o zaman... yani o gün eğitim olmayacak da ne olacak, öğretmenler yürüyüş geçidinde mi görevliler... hep beraber okulda kutlasalar yetmiyor mu??
bu yıllardan beri mi böyle? samimiyim.. merak ediyorum, çocuğum okula gitmeye başlayınca mı haberdar oldum bundan ben?...

Salı, Eylül 23, 2008

ön bayramlaşma

haftasonu Eskişehir'deydik... bayramda gidemeyeceğimiz için biraz huzursuz hissettik kendimizi.. bizi bu hale reklamlar getirdi.:)
cumartesi sabah çok erken çıkacaktık sözde yola, saati kurup bir de telefonu sessize alınca çok güzel olmuş, 7:15e kadar uyumuşuz..:) evden çıkmamız nerdeyse 8i buldu, neyseki otobanda arayı kapattık, biraz hızlı (180-200 gibi) gidince 3 saatte Eskişehirdeydik...:)
yol boyunca taraf, radikal ve hürriyetin köşe yazılarını sesli olarak okudum, benim uzun seyahatlerdeki asil görevlerimden biridir bu.. okuyup, yorumlaşıp, tartışırken yolun nasıl geçtiğini anlamayız...ha bir de acıkana ekmek, susayana su... yanımda yoksa da güzel bir yer görünce taburu durdurma sorumluluğum da cabası..:)
bu sefer zaten ambargo vardı, her sıfır araba aldığımızda bay K koca bir liste çıkarır, arabada nasıl davranılır diye.. çubuk kraker yemek yok, simit susamından dolayı arabadan atılma sebebidir..sıvılar kapaklı kaplarda arabaya alınır, içilir içilmez ağzı kapanır... pastel boya kesinlikle yasak.. genelde erenpaşa arabanın bilimum koltuklarına kırık pastellerinden koyar, görmeyip üstüne oturan da güzel bir deseni eliyle değil ama gerisiyle koltuğa işler..:)))
sonra dinle bay K. yi..:)
iş bu nedenle bu sefer araba biraz daha da kıymetlenip, cip bip havasına gelince, kurallar daha da katılaştı, bakalım ne kadar dayanabilicez..)
koşturmaca ile, büyüklerin ellerinden küçüklerin gözleriden öperek geçirdiğimiz haftasonundan, 4 saat boyunca tepemize yağan yağmurla , zonklayan kafamız, yolu görmeye çalışmakdan şişmiş gözlerimizle geri döndük.. nesloş kardeş de yanımızdaydı, onu bostancıya evine bırakırken diğer serap kardeş de bize güzel bir sofra hazırlamıştı, yemeğimizi yiyip, çayımızı içip, haaaa bu arada sürprizimizle de tanışıp evimize geldik.. serap teyzesi oğlumuza bir su kaplumbağası almış, artık benim de bir evcil hayvanım var diyen erenin mutluluğunu görmeniz lazım.. nasıl iletişim kurulur ki bir su k.sı ile derken ben, "anne her dediğini anlıcam ben kaplumbamın, ağzından balon çıkıyor ya, ben o balonun içine kelimeler koyucam biliyomusun" sözüyle pek bir anlamsızlaştı merakım.... şimdi, hala yorgun ben... avrupanın soğuğunu iliklerine kadar defalarca yaşamış ben, kışlıkları çıkardım erkenden... bavul açık ortada... 2-3 akşamda ancak hazırlanırım tahminim...
buraya da kış gelmiş hem, havada nasıl bir uyku modu var... işyerindeyim ama ruhum tatilin moduna girdi, hiçbir şeyi net dinleyemiyorum, geçiştiriyorum, durumun farkında olduğumdan da 6 ekim sayfasına ajandamın, "bilmemkim şunu dedi, ne dedi bir daha dinle " yazıyorum.. yazıp hemen kapatıyorum, 6 ekim sayfasını şimdiden doldurmuşum, hiç bakamıyorum içim kalkıyor..:)

Perşembe, Eylül 18, 2008

Blogger lar 15 ekimde yoksulluk hareketinde birleşiyor. Haberin detayı burada



Salı, Eylül 16, 2008



ne yoğun bir haftayı geride bırakmışız, heryerlerim ağrıyor..

hem yeni okul, hem şu can sıkıcı vize işleri, hem de arabamı değiştirme çabalarım..

yıllardan beri küçük minicik arabalı bendeniz(micracım, canım micracım)gözyaşları içinde ondan ayrılıp biraz büyükce bir qashqai arabaya terfi ettim nihayet..:)
hala her gördüğüm micraya gidip sarılasım var, o kadar seviyordum onu, ama hep uzun yol gidip gelen biri için çok güvenli değildi, korkuyordum açıkcası...neyse bitti gitti bu derdim de, şimdi yeni arabama alışmaya çalışıyorum, önü arkası olmayan micradan sonra her an(allah göstermesin ama) bir burun murun sürtmesi durumları olabilir sıfır km. aracımda,bir an önce alışsam iyi olacak... :)))


1 haftayı geride bıraktık yeni okulumuzda..ilk hafta öğretmenleri tanıma, listeyi (allahım ne korkunç uzun bir listeydi) tamamlama, servisi organize etme ile geçti..
tabi her akşam biraz bilgi de tırtıklayabildim oğluşdan..
ama 2. günün sonunda daha aramızda geçen bir diyalog var ki....

koşarak mutfağa geldi, tezgaha bir hamlede zıpladı,oturdu ve
-anne ben bi kıza aşık oldum galiba
-aaa ne güzel annecim, arkadaş olsanıza
-ama o bi kız anne
-olsun eren, senin kız arkadaşın yok mu hiç, onunla da arkadaş olabilirsin
-... ya anne tam olarak aşk değil ama (!?%/%+^+allahım aşkın tanımını kim yapabildiki benim oğlan yaptı kenara koydu)
- yaa anne cok güzel bir kız yaaaaaaa
- tamam annecim, arkadaş olun o zaman, ben de belki annesi ile tanışırım, ileride birbirinize bile gider gelirsiniz..
- yani sen , benim, onların evinde kalmama izin verirmisin?
- (tabi bu sorudan sonra ben de hafifden bi seğirme başladı ve sepetledim ereni mutfakdan) hadi oğlum odana git, dinlen biraz....


anlayacağınız, ben kılı kırk yaradurayım akademik başarı da olsun, spor da olsun, sosyal gelişim de olsun seçtiğimiz okulda diye, oğlumuz önce güzel kızlarla ilgilendi..

durum budur... resimdeki kızların arasında oturan tek erkek çocuğu benim ki..:)

Çarşamba, Eylül 10, 2008

deney başladı

hay allahım, hayırlısıyla bitse gitse şu deney..
benim bildiğim büyük patlamadan hemen sonra yerçekimi başlamıştı,
istermisin bi patlamada geldim,
öbüründe de giderim
lay lay
desin
yerçekim...

görürüm ben sizi o zaman evrenin boşluğunda
takılırken saf saf..





yeni eklenti

merak edenler için
ABD’deki Michigan Üniversitesi’nde okuyan 23 yaşındaki Kate McAlpine, aşamaları pek çok kişi için “karmaşık” olan Büyük Hadron Çarpıştırıcısı (LHC) deneyini bir rap şarkısıyla anlatmış..

Hürriyet Video'larını izlemek için Flash 7 veya daha yüksek eklenti yüklenmeniz gerekmektedir. Yüklemek için tıklayınız!!!

çok açıklayıcı, ama biraz temel "eğitim şart"..:)

Dila gitti

çok merak ediyordum, Ayşe Arman bu işden nasıl sıyrılacak diye...
sonunda yazmış..
pohpolarken iyiydi ama
şimdi o bölümleri geçelim diyor,
alıntılar yapıyor
tutundu 2-3 sorusuna boğulmamaya çalışıyor
herhalde 40 koyun keser
sorularının yüzü gözü hürmetine..

vize rezaleti

siz ne menem hesaplar içerisinde hırsızları, arsızları kollayadurun...
bu ülkenin okumuş etmiş, çatır çatır vergisini ödeyen,
üreten,
yaratan,
bir yandan da yeni nesil yetiştiren
vatandaşlarını elin Belçika Konsolosluğu bile 30 sayfa evrakla içeri alıyor...
30 kere girmiş çıkmışsın ülkene umrunda değil..
72 sülaleni araştırıyor,
maaşını, tapunu, vergini, algını, davetini, kredi kartını, nüfus kaydını, evlilik cüzdanını, isyeri iznini, ssk bildirgeni, daha aklına ne gelirse hepsini sana mum gibi toplatıyor..
parasını alıyor,
kapısına diziyor,
çatır çatır para harcayacaksın
ama adam sana potansiyel mülteci gözüyle bakıyor...
napıyım ben senin memleketini kardeşim
hepi topu 4-5 gün ülkeni gezip çıkıcaz
benim kurulu güzel bir düzenim var
desen
inanmıyor
çünkü sen
önüne gelene pasaport veriyorsun
pasaportunun üstüne memleketten ne kadar çocuk varsa yazdıra yazdıra, içeri girer girmez de kelle başına euroları cukkalaya cukkalaya
senin uyanık vatandaşın
zaten burada da vatana millete bir gram hayrı dokunmamış
1 kuruş vergisi geçmemiş adamın yüzünden
benim çocuğumu emniyette bile görmek istiyorlar
beni de sahtekar yerine koyuyorlar
elin adamları ayıklayacağına pirinç ayıklar gibi
sen ayıklayamadın
bu ülkenin dürüst, vergisini veren vatandaşıyla çapulcusunu birbirinden...
şimdi bana da söylen istersen
hani aptal sarışındı felan ama gözümde
aysun kayacı da yalan mı söyledi..
ben senin üçkağıtcı vatandaşınla aynı kefeye konmak zorundamıyım be kardeşim.....
millet benim ülkeme 1 kimlik kartıyla giriyor da
ben neyim ki 7 günlüğüne bin nazla girebiliyorum
yazıklar olsun...

midem bulanıyor


tarafları dinledikçe midemin kalktığı bir konunun tam ortasındayız bugünlerde.. neresinden tutsan lime lime dökülüyor...
yıllardan beri gelenin geçenin çarptığı almanyadaki , hani diyeceğim ayıp olacak ama, saftirik türk vatandaşlarına son kazığı da deniz feneri derneği attı...kaç milyon dolar telaffuz ediliyor..
vatanlarından uzak, dillerinden ayrı geçirdikleri onca yılın karşılığı paraları ona buna kaptırmakdan bıkmadılar, usanmadılar...
ya hırsızlar, onların hiç mi suçu yok....
ya onlara ısrarla kol kanat geren, hani neredeyse bu uğurda alman hükümetine bile kafa tutanların tavrına ne demeli...
bu paraları ne yaptınız, nerelere kullandınız
niye insanların saf duygularıyla oynarsınız
siz hesap sormayacaksınız,
vatandaşınızın haklarını korumayacaksanız
bunu kim yapacak
bunu yazan basına yapılan şantajlara ne demeli...
sen susarsan ben de susarım , ne demek...
demek susulacak başka şeyler de var...
hiltona rezidans yapma iznini alsaydı, ya da rafineri kurabilseydi istediği yere
gerçekden bizim haberimiz olmayabilir miydi bu rezaletten...
basın özgür mü
gerçekden...
"bizim çalık" kim, hepimizin mi?
bu nasıl bir yumak..
berlusconiler, putinler cirit atıyor
hikayenin içinde..
kafam karışdı,
midem bulanıyor...

Perşembe, Eylül 04, 2008

bugünlerde..

ne keskin bir tarih oldu.. 1eylül... aynı anda hem okullar açıldı, hem ramazan başladı, hem havalar bozdu... 2 akşam önce yorganlar bile çıktı yerlerinden... sonbahar geliyor, ucu gözüktü...

yeni okulumuzun telaşındayız bugünlerde.. ilk kez servise binecek oğlum.. evinin dibinde bir okula gitmenin dayanılmaz hafifliğine son geldi...bu kadar koruyabildik onu.. tek tesellimiz iyi bir okul a gidecek olması... -1 e gidecek bu sene.... özel okuldan ne bekleriz sorusunu defalarca sorduk korayla.. iyi bir dil eğitimi, birebir kişisel gelişim metodları, yoğun sosyal faaliyetler, spor imkanları... eğer devlet okulu yerine özeli tercih ediyorsanız bunlar olmalı bizce... tabi ki akademik başarı da şart... ama sadece akademik başarı için çok iyi devlet okulları bile var...ama tüm bu saydığım yukarıdaki maddeleri biraz dışarıdan sizin takviyelemeniz gerekiyor, bizim de buna hiç enerjimiz yok... herşey okul bünyesinde olabilirse, süper olacak....göreceğiz...

bir yandan da yaza güzel bir son hazırlığındayız... şeker bayramında ailece Avrupaya gidiyoruz...ilk kez Eren'le yurt dışına çıkıcaz birlikte... Bruje, Gent, Luxemburg, belki Paris, ama kesin Amsterdam....turumuzu kendimiz belirledik, biletlerimizi de aldık, heyecanla gidiş tarihimizi bekliyoruz...

Çarşamba, Eylül 03, 2008

mühendis dünyası

Ankaradaydım dün, Teknokentlerden birinde..
hani şu üniversite yıllarında herkesi gıcık eden, hocadan çok bilen, daha biz yazın nerdeydin, iyi geçtimi modundayken, bir dönemim kitabını hatmedip daha ilk derslerde konunun dibine dibine inen genius gıcıkların toplaştığı mühendis mekanlarıdır teknokentlerin içindeki arge , yazılım, bilişim firmaları....
hepsi hala aynı üniversite yıllarındaki gibi, hafif kambur, hep önlerine bakarak yürüyen, kendi kendine konuşuyormuş havası yaratan tipler...
bir de kendimi tariflesem size, elektronik mühendisliği için ne abuk bir sosyallik içinde olduğumu anlatsam..:) parti organizasyonları, bahar şenliği hazırlık komitesi, sunuculuk, radyo programı yapımcılığı, ne ararsan var... notlarım hiç düşük değil ama bizim geniuslar gibi de elektronik kart tasarlamak için,encoder, decoder tasarlamak için kimseyle bir akşam bile buluşmuşluğum da yok...hele bir bitireyim, kendime bir yol çizerim diyorum ama asla iletişimsiz, masa başı, bilgisayar başı bir iş olamaz onu da çok iyi biliyorum...
sonra, tabi herkes kendi yoluna...
şimdi ben tam da tariflediğim mühendisliği yaşıyorum, her bilim dalından var, insan da var, yönetimi de var, çok keyifli...
onlar da kendi tariflerini yaşıyorlar...
konuşuyoruz, 20 yıllık mühendis, odtünün içindeki teknokentte çalışıyor, odtüyü bitirmiş, evi de odtüye çok yakınmış.....
soruyorum, şehre iniyormusunuz , -yok canım, aylar olmuş ankaraya inmeleyeli
ama ankaranın operası, tiyatrosu meşhurdur, gitmiyormusunuz hiç?- eliyle işaret ediyor, şurada bi bina var, orada oluyormuş aslında gitmek lazım...
dayanamıyorum, soruyorum...
hep aynı üçgenin içinde geçen 25 yıl, hiç sıkılmadınız mı?
hay sormaz olaydım...
kafasına taş düşürdüm,
gün boyunca hep aynı soruyu sordu,
ben bunu niye hiç düşünmedim?
ee dedim senin kafa hep öne eğik be güzelim, kaldırıp bakmıyorsun ki, ben neyim, nerdeyim diye?