Çarşamba, Ekim 31, 2007

peter pan on ice

"Wendy Darling adındaki kız çocuğu rüyasında hep çocuk kalmayı başaran Peter Pan ve onun perisi Tinkerbell ile tanışır. Peter Pan, Tinkerbell ve Wendy yanlarına Wendy’nin kardeşlerini de alıp sihirli Düşler Ülkesi’ne giderler. Orada kayıp 6 çocukla tanışırlar. Ama adada sadece çocuklar değil kızılderililer, denizkızları, başka periler ve korsanlar vardır. Üstelik korsanların lideri Kaptan Hook, Peter Pan ve arkadaşlarını esir alır."

İşte bu hikaye 2 yıldır , dev bir buz pistinin üzerinde, çeşitli paten numaraları, akrobatik dansçıların gösterileri eşliğinde sahneleniyormuş..

Buz patenleri ile rüzgar hızında kayan, kimi zaman da uçan Peter Pan ve arkadaşları, gösteri boyunca rengarenk 350 kostüm giyeceklermiş..

8 kasımdan itibaren 10 gün buradalar...

biz biletlerimizi aldık bekliyoruz...

kaçırmak istemeyenler de elllerini çabuk tutsunlar diyoruz..

biletler buradan

Salı, Ekim 30, 2007

Dusseldorf

5 günlük iş gezimi bitirip döndüm, dünyanın en büyük fuar alanlarından birindeydim, Dusseldorf messe de, 168000m2 lik bir alanı yürüyerek ve bu arada inceleyerek, sorgulayarak, konuşup bilgi almaya çalışarak taradım.. Dusseldorfda otel bulamadığım için Gelsenkirchen adı verilen bir bölgede kaldım, hergün bir saat metro ile yolum vardı, bir de üstüne Almanyadaki metro çalışanlarının grevi eklendi, random bir şekilde birden tren kalkmamaya karar veriyordu ve o trenden inip, yerin altındaki labirentlerin içinde beni Dusseldorfa götürecek en uygun treni aramak zorunda kalıyordum... insan böyle günlerde kendi vücudunun sınırlarını da test etmiş oluyor aslında..:) Allahdan kaldığım otel çok iyiydi, gecenin bir yarısı döndüğümde kafamı temiz bir yastığa koymak, şık bir banyoda duş almak çok büyük bir nimetti..bu resim kaldığım otelin restaurantının manzarası... Almanyada gitmediğim hemen hiçbir yer kalmadı, hep şunu farkettim, dünyanın sanayi merkezlerinden biri olan bu ülkede, heryer çok ama çok yeşil, sanayi bölgeleri şehirlerden yalıtılmış, asla bir bölgeye sıkışmamış( bizim izmit gibi mesela), her yer eşit kalkınmış... biz özgürlüğü kafana göre hareket etmek olarak algılıyoruz ya, asıl özgürlüklerin olduğu yerde o kadar sıkı kurallar var ki, çünkü her an bir başkasının alanına girebilirsin, bu nedenle uyman gereken bir çok kural var, yaptırım var, ceza var.. tüm ülke halkı aynı kurallarla ve eşit haklarla yaşıyorlar.. bu sistemin bizde de işlemesini o kadar isterim ki, mevcut kurallara zaten uyan bizlere en zor gelen şey, başkalarının uymaması ve uymadıkları için bir ceza almamaları, en gücümüze giden şey bu..

Dusseldorf çok güzel bir şehir, tüm yorgunluğuma rağmen, Dusseldorf gecelerini yaşamak için de çaba harcadım, müşterileri sokaklara dökülmüş barların kümelendiği alstad bölgesinde takıldım, güzel restaurantlarda yemekler yedim, bir peynir delisi olarak binbir çeşit peynir taddım tabi yanında en kalitelisinden şarabımla..:))


ve döndüm işte... hep söylerim, gitmek güzel dönmek hep daha güzel..

Cuma, Ekim 19, 2007

festivalimiz başlıyooorr..


geçen yıl son günlerinde yakaladığımız festivali bu yıl yakından takip ediyoruz..istanbul çocuk filmleri festivali nden söz ediyorum...festival boyunca bütün cinecity sinemalarında festival filmleri gösterilecek..program belli.. kısa filmlerden gruplar yapmışlar..yaş gruplarına göre filmleri ayırmışlar.. bu gece oturduk bir program çıkarmaya çalıştık Erenle, tabi eren hangi filmi göstersem, bunu istiyorum anne dedi..:) ama insan seçmekte zorlanıyor gerçekden.. aslında festivalin başladığı günden itibaren 4 gün ben gri almanyada olucam, eren ve babasına bir program hazırlıyorum aslında, babasının ereni 4 gün boyunca kendi başına idare edeceğinden haberi var ama bir de sanat/kültür programı hazırlayıp buzdolabının üzerine yapıştaracağımdan haberi yok..:)

bu gece bir reklam çekimi için sabahlayacak kendisi, yarın ve pazar günü ise 4 bensiz günün dikkat edilecekler listesinin üzerinden geçeriz artık.. pazartesi salı da o olmayacak çünkü.. yani pazar gecesi bi ayrılıcaz, diğer pazar yeniden birlikteyiz inşallah..

pazardan sonra ben de gitmek istiyorum aslında bu filmlere.. ne yalan söyliyim çizgi film seyretmeye ben de bayılıyorum..hele bir de 3d animasyonsa...bu filmler 3d değil ama yine de zevkle görevi devralabilirim yani..:)
gitmek isteyenlere de duyurmuş olduk böylelikle.. iyi seyirler efendim..:)

kukla atölyesi

Eren dün akşam kapının arkasında beklemiş beni... gelir gelmez anneme anlatıcam nasıl kukla yaptığımızı demiş durmuş... daha kapıdan içeri girdim ve hiç susmadan nasıl gittiklerini, neler gördüklerini, kukla yapmayı öğrendiğini anlatmaya başladı...Çukurcumaya gitmişler.. Ahşap çerçeve kukla tiyatrosu'na..
nasıl da severim çukurcuma'yı.. son gittiğimde biraz üzüldüm gerçi, birçok antikacımı bulamadım, kapatmışlar, hele bir yer vardı, 80-90 yıllık el işi kıyafetler, örtüler, bakmaya kıyamazsınız , o ince işcilikler....yerlerine hep populist birşeyler açılmış, sanki İstanbul'un kalan bilmem kaç bin metrekaresinde onlardan yokmuş gibi.. ama hala güzel bana göre.. bir de limonlu bahçe ye uğradın mı değme keyfine...nerden geldik buraya...

işte erencim de oralardaymış dün, bi garip oldum, ben işde, o beyoğlu'nda.. oğlum bensiz sosyalleşmeye başlıyor, gelip bana bilmediğim, yeni bişeyler anlatıyor...

yaptığı kuklasını da getirmiş, odasına asdık...

yaptığı kukladan esinlenerek, ona daha büyük bir kuklayı evde birlikte yapmaya söz verdim..umarım becerebiliriz, söz vermek bildiğiniz üzere bir çocuk için en önemli cümle... artık bu sözümü hergün hatırlatır bana.. en iyisi bu haftasonuna bunu programlamak..

Salı, Ekim 16, 2007

34 yılı geride bırakırken..

bugün itibarıyla 35imden gün almaya başladım... yıllar önce annem 30 yaşında 4.kızını doğurduğu sene onunla geçen bir sohbetimizi hiç unutmuyorum.. tabi o zamanlar benim de tam genç kızlığa geçiş yıllarım, deli kanlıyım.. "anne insan evlenip, çocuğu olup, yaşlanınca(!) hayattan hiç keyif almıyordur di mi, herşey aynı, herkes aynı, yapacakların aynı, oysa bizim hayatımız öyle mi bak" demiştim de annem de "bunu ancak 30lu yaşlara geldiğinde anlayabilirsin kızım, bu yaşlar senin şu anda yaşadıklarından da keyifli" demişti.. ben de burun kıvırıp, ağız eğerek onu küçümsemiştim.. :)

şimdi bakıyorum da gerçekten de hayatımın en keyifli yıllarını yaşıyorum, gençliğin o bilinmezleri, ani gelgitleri, ruh daralmaları, hoşgörüsüzlüğü, inatçılığı, hırsları hepsi ama hepsi kayboldu gitti, yerine bir dinginlik, yaşadığı her andan keyif alma umudu,hali(ki mina urgan 60-70lerde de insana bunun çok aptalca geldiğini söylüyor..:)), dostluk, kendin için istediklerinde bir netlik, bir sonraki nesil için bir canlı yetiştirmenin verdiği bir onur, gurur (yine mina urgan, 60larında insanın daha da insan olduğunu çünkü başkaları için birşeyler istemeye başladığını söylüyor..) geldi...

yaşadığım 34 yılda şükürler olsun ki, büyük bir hata yapmadım, küçük hatalarımdan utanç duymadım, onların bileşkesi beni ben yaptı, pişman olmadım, keşke demedim... kimseye sırtımı dönmedim, bencillik etmedim, kendimi dünyanın merkezine koymadım, tembellik etmedim, görgüsüzlük yapmadım, elimde olanın hep kıymetini bildim, sahip olduklarımdan dolayı utanç duymadım, hepsinin el emeği göz nuru olduğunu bilerek ve sindirerek yaşadım, kurtuluşu başkalarında değil hep kendimde aradım, kimsenin duygularını sömürmedim, kendimi de sömürtmedim... (bu noktada biraz ayn rand felsefesini benimsediğimi farketmişsinizdir..:))

gençliğin verdiği o asi ruh hallerinde arkadaşlar da kaybettim, ama onları bile büyümenin bedeli saydım ve yerlerine yenilerini koymak için hep çaba harcadım, onları daha da özenle korudum, koruyorum...

hayat bana torpil yaptı, ben de bütün enerjimle ona destek attım..ortaya çok güzel bir 34 yıl çıktı... minnettarım.. umarım bundan sonraki yaşayacağım yıllarımı da böyle anabilirim...

Salı, Ekim 09, 2007

Rain forest cafe

cumartesi günü bir arkadaşımız geldi Ankara'dan.. kızlar grubu olarak bir organizasyon telaşına düştük, çocukların da eğlenebileceği, bizim rahat edebileceğimiz bir yer ararken kızlardan birinden güzel bir teklif geldi.. Rain forest cafe... ismini duymuştum ama Türkiye'de açıldığını bilmiyordum, meğer İstinye Park'ın içine açılmış!!


Nihayet Türkiye'de de showlu restaurantlar açılmaya başlıyor, o kadar güzel ki rain forest.. restaurantın kapısında sizi bir timsah karşılıyor, öyle aval aval bakarken birden hareket etmeye, ağzını açmaya başlıyor.. ön bölümde aklınıza gelebilecek bütün orman hayvanlarının oyuncakları, bardakları, tabakları, t-shirtleri, anahtarlıkları var.. bir de konuşan ağaç..:)


devasa bir akvaryumun ortasından restauranta girince de , birden afrika ormanlarına gelmiş gibi oluyorsunuz.. loş bir dekor, heryer ağaç, akvaryumlarda nemoların yedi sülalesi..:))


tam siparişinizi verirken birden gök gürültüsü, şimşekler çakıp yağmur başlıyor..(massuscuktan..:))) ve goriller ağaçları sallamaya, filler koca kulaklarını oynatıp koşmaya başlıyorlar(koşma efekti oluyor yanii, üstümüze üstümüze gelmiyorlar..:)))


çocuklar bayıldılar bu ortama, biz de tabi... görmedik ki çocukluğumuzda böyle aktiviteler..:)çocuklardan çok biz bekledik, 2. show zamanını..:) çocuklara boya kalemleri ve defter getiriliyor peçetelerle bareber... kurabiyeler hayvan figürlü...herşey düşünülmüş ne diyim...

tavsiye ediyorum hepinize, çocuklarla keyifli bir gün geçirmek için güzel bir alternatifimiz var artık...

Pazartesi, Ekim 08, 2007

Facebook çılgınlığı!


Facebooka sardık son 1hafta 10 gündür.. eşim bir yandan ben bir yandan harıl harıl eski arkadaşlarımızı arıyoruz, buluyoruz da.. bir heyecan yazışıyoruz, birbirimizin friend listine giriyoruz, sonra... sonra tıkanıyoruz.. 2-3 mail derken yazacak bişey kalmıyor, merak ettiklerimizi öğreniyoruz, nerdeyiz, ne yapıyoruz, evlendik mi, kaç çocuk, mutlumuyuz, aaa yurtdışındamı yaşamaya başladık, herşey ortaya çıkıyor... arkadaş listene aldıklarının yüklediği fotolar ekranında... merak ettiğin herşey orada işte... o kadar grift ki arkadaş listene aldıklarının arkadaşlarını da görebiliyorsun..

bu bir çağın başlangıcı galiba.. hani albümü eline alıp da şimdi ne yapıyorlardır, koptuk gittiler bitiyor, herşey o kadar çıplak olarak önündeki... tabi bu sisteme dahil olduktan sonra... dahil olunmayabilir, ama merak etmeyen varmıdır geçmişindekileri, ne kadar direnilebilir bilmiyorum...

bu çıplaklık 80 kuşağında zaten mevcut, biz 70lerde sadece bizim gibi interneti göz ardı etmeyenlerde , blog sahiplerinde , internet klüplerine üye olanlarda var biraz.. 80ler hayatlarını zaten internet üzerinden naklen yaşıyor, duygularını, hayallerin, aşklarını on-line arkadaşlarıyla paylaşıyorlar.. onların biz internetle ilgili olanların bile anlayamayacağı bir iletişim tarzı var bu alemde.. ama sistem şimdi bize gözünü dikti, bizi de adımızla sanımızla, yaşadığımız hayatla, anlık "updating status" la sisteme dahil etti...

neyse, sevdik biz bu facebook u.. belki zamanla tıkanmalar da bitecek... birbirimize içecek ısmarlayıp, dürterken(poke)*, vampir olup ısırırken*, yan masadan rakı ısmarlarken*, bir çiçek*, şarkı*, video*,eskiden kalma fotolar* gönderirken felan, eski günlerdeki havayı da yakalarız belki.. hani çocukların iletişim kurmak için aradığı abuk yollar vardır, elinden oyuncağını çekmek, hafifçe ittirip koşmak gibi, bizim hallerimiz de ona benziyor şimdi... son teknolojide ilkel yöntemlerle yeniden ısınma turlarındayız, bekleriz sizi de....:)))))



* facebook daki application lardan birkaçı..:)