Perşembe, Aralık 27, 2007

2008e 3 kala..

deminden beri 2007 benim için nasıl bir yıldı onu düşünüyorum...

bir kere çok çalıştığım bir yıl oldu, şirketin el değiştirmesi benim önümü çok açtı, elimi kuvvetlendirdi ama bir o kadar da yordu.. bildiklerimi tekrar ettim, doğru olduğunu bildiğim herşeyi ispat etmem gerekti, aynı yoğurdu yememize rağmen yiyiş şeklimiz değişti, bazen kaşığı sadece sağ yerine sol elle tutmak gibi basit bir değişiklik de diyebiliriz ama çoğunlukla sapıyla yoğurt yemeye çalıştığımızı düşünecek kadar farklı deneyimler yaşadım..:)))






bunların tek bileşkesi oldu bende... hayır yorgunluk demeyeceğim... :) deneyim... yeni firma sahiplerimiz de çok klas insanlar, çok değişik yoğurt yeseler de onlardan alabileceğimi düşündüğüm birçok yeni yaklaşım var... fazlası ile faydalanmak lehime diye düşündüm bu 1 yıl boyunca ve bu formatta da devam...


2007 nin kuraklığını hiç unutmayacağım sanırım, hergün yağmur beklemek ve bir tek damla bile damlamadan yaza girmek ve o ruh hali ile geçirilmiş bir yaz... günlük hava tahmini takip eder gibi baraj doluluğunu takip etmek... benim anlamadığım neden %15in altına düşünce birden eteklerimiz zil çalmaya başladı?

bu kış hiç hava soğuk, yağmur yağıyor diye söylenen yok.. allah sevdiği kullarına önce kaybettirir , sonra verirmiş.. bizimki o hesap..:)) herşeyi zamanında ve doğalında yaşamak güzel.. ocakda güneş çok da lazım diil yani, eksik kalsın..:)


veee 2007 nin bence depremi 22 temmuz seçimleridir... Türkiye'nin yeni gerçekleri ile daaann!! diye karşılaştığımız o 22 temmuz akşamını hiç unutamayacağım sanırım... herkes etrafındaki kadar bilir hayatı işte.. ben sağıma bakıyorum aydın, laik, atatürk ilke ve devrimlerine yürekden bağlı insan görüyorum, soluma bakıyorum aynı... ve sanıyorum ki budur durum yani.. tabi farklı görüşler olacaktır ama onlar da ehh işte... derken aynı ülkenin benden farklı düşünen ezici bir çoğunluğu olduğu gerçeğiyle karşı karşıyayım... 6 aydan beri bu olayı anlamaya çalışıyorum, sosyolojik analizlerini okuyorum(abdullah güle yapılanı haksızlık olarak görmeleri), siyasi boyutunu okuyorum(muhalefetin söyleminin zayıflığı, mahalli çalışmaların yetersizliği), dünya dengeleriyle bile ilişkilerini(din çatışmalarının artması) masaya yatırıyorum... ortaya karışık bir tanım çıkarıyorum ama buradan hareketle bir öngörü yapamıyorum, nereye gidiyoruz, gelecekde ne olacak, biz ne yapabiliriz bilemiyorum....





böyle hatırlıcam 2007 yi işte, 2008den daha güzel şeyler bekliyorum...



aydınlık bir ülke, aydın görüşler...

bereketli topraklar, bol yağmur, dünyasıyla dost insanlık...

sağlık, sağlık, sağlık..

mutluluk, huzur, bereketli kazaç..

en yakınlardan duyulacak süper haberlerin tarif edilmez sevinci...

DİLİYORUM HEPİMİZ İÇİN......





sevgiyle kucaklıyorum hepinizi...

Pazar, Aralık 23, 2007

tatilin ardından..

bu garip bir durum.. hızlı hızlı yaşarken hayatı bazen 1 saat fazladan evde kalsam ne yapacağımı, elimi nereye koyacağımı şaşırıp, bi koltuğun köşesine ilişip o 1 saatin geçmesini ve işime ve rutinime dönmeyi bekler bulurum kendimi...


şu 9 gün boyunca ise o kadar alıştım ki evime(okuyunca bir garip laf ama böyle işte), yarın işe gitmek, ortamıma dönmek bi garibime gidiyor.... tüm aile bir aradaydık bayram boyunca.. annem, babam, bütün kız kardeşlerim, damatlar, çocuklar, kocaman bir aileydik..duru kızımızın yeni yeni farkettiği cinsiyetinin keyfini sürdük.. bizi o kadar eğlendirdi ki, canım kuzum benim..


eren o kadar mutluydu ki... hep böyle kalsak, ben hep evde, tüm aile hep bir arada...

sabahları uzun kahvaltılar yaptık, kahve keyifleri yaptık, fallar baktık...


gruplaştık bazen, bir sarıyere gittik balık yemeye, bir ismet babaya gittiler gençler babamlarla, ama hep bir yerlerde buluştuk...filmler seyrettik, demlik demlik çaylar içtik...uzun uzun sohbetler ettik....ve bitti birlikteliğimiz...



bu gece dönüyor babamlar eskişehire, bizi de yarının telaşı aldı, yarın yeni bir işe başlıyor kocişkom, çok heyecanlıyız.... o 7 yıldır, ben 10 yıldır aynı şirkette çalışıyoruz.. şimdi bu yeni iş, yeni ortam, beklentiler, tedirginlik... yine hiç belli etmiyor eşim ruh halini, ama ben anlıyorum yüzündeki çizgilerden...ama olacak, çok güzel olacak...


ben de aslında gerginim..:), yarın nasıl çalışıcam bunun tedirginliği var üstümde... hala çok sağlıklı değilim, çok çabuk yoruluyorum, tam dik yürüyemiyorum....bakalım yarını nasıl geçiricem....


neyseki salı günü de eşimin ailesi geliyor, onlar gelince de çok rahat ediyorum ben... eren de evin idaresi de benden çıkıyor.... yeni yıla birlikte giricez onlarla...yeni yıl ağacımızı da kurduk hep birlikte, eren bu sene bayağı aktif rol aldı süslemede, azimle çalıştı bitirinceye kadar...




24 aralık pazartesi....seni bekliyoruz canikom..buyur gel hadi, gel....

Salı, Aralık 18, 2007

eve dönüş

evime döndümmm....

bunlar da moral çiçeklerim.. iyiyim, çok iyiyim...



Cuma, Aralık 14, 2007

parmaklıklar ardında

bu kadar çok ve bu kadar da kaliteli dizinin olduğu bir dönemde kendine ambargo koyabilmek bence başarıydı... başarıydı diyorum çünkü bu sene hiçbir diziye yüz vermeyeceğine söz veren bendeniz dün akşam öylesine açtığım bir kanalda, kibariyenin şarkısını duyup, ammmaaaann arabesk arabesk bir dizi başlıyo sanırım diyip, sonrada öyleeece çakılı kaldım televizyonun karşısında....daha doğrusu önce kanal açıkken biz sohbet ediyorduk eşimle..arada ikimizin gözü de tv.deymiş, sonra sustuk ve sadece seyretmeye başladık...

parmaklıklar ardında dizinin adı...




cezaevindeki kadınların hayatının üzerinden sistemin işleyişi, güçlü olanın ayakta kalışı, raconlar vs. anlatılıyor... kimi gerçekten suçlu, kimi şanssız, bahtsız... karakterler güçlü, oyuncular da... selda alkor, serra yılmaz, devin çınar...


dizi bitince , samimi olarak allah düşürmesin dedik ikimiz de, niye düşesin ki diyebilirsiniz, ama diyelim bir anlık dalgınlıkla %100 hatalı bir trafik kazası yaptınız ve birini öldürdünüz... al işte...

paranoya yapmışım di mi... öyle oldum ben işte... acı ve acıklılık eşiğim inanılmaz düştü, anne olduktan sonra mı, yaşlandıkça mı, zaten ortada çokca acıklı uyaran olduğundan sepetim dolduğundan mı bilmem, çok etkileniyorum herşeyden...

durum bu yani, artık beklersin karamelize perşembe akşamlarını, düştün ağına sen de dizilerin..:)

ezginin günlüğü


kardeşim serap geçenlerde bizdeyken mp3 playlistlerime şöyle bi baktı ve abla sen çok şey kaçırıyorsun diyip, ezginin günlüğü çeyrek elma yı yükledi bir çırpıda... kitlendim kaldım...

gece gündüz dinliyorum bu albümü.. hele sezenin bi sigaramın dumanına sarsamı var... yok böyle bişey..


rahmetli barış akarsu da leyla'yı seslendirmiş, içim çok buruldu izlerken...
Ezginin günlüğünü çok severim zaten, radyo yıllarımızda her programda en az bir şarkısını çalmazsak programı olmamış sayardık...bu albümde onların 25. yıllarına ithafen 25 yorumcu 25 şarkısını seslendiriyor, dinleyin siz de derim...

Salı, Aralık 11, 2007

son durumlar

geçen sene yapmışım 2006 yılının genel bir değerlendirmesini, demin baktım, hoşuma gitti.. bi ara 2007yi de masaya yatırayım diyorum.. ama o zamana kadar hani biraz yavaşlasa dediğim hayatımızın hızı hakkında ufak notlar geçeyim dedim...:)

eren 1 ocakdan itibaren 5 yarım gün gittiği okuluna tam zamanlı başlıyor, gidişini gelişini organize etmeye çalışıyorum kaç gündür.. çok sevdiğimiz bir ablamız var, eren tüm gün okulda olunca onu ne yapacağımızı şaşırdık bi ara, neyse sanırım ortak bir noktada buluşabildik,bizim gibi çalışan ve her işini kendi organize etmek zorunda olanlar için çocuklarımızın hayatındaki her yeni düzen oturtma işleri biraz sancılı oluyor işte, bilirsiniz...





hayatımızdaki daha da önemli bir değişiklik korayın iş değiştirmesi.. hiç beklenmedik anda 5 ay önce gelen bir teklif.. bitmek tükenmek bilmeyen görüşme davetleri, pozisyonun açıklanması vs. derken bir anda el sıkışma... 7 yıldan beri çalıştığı şirketinden ayrılıyor şimdi, keyifliyiz.. tam yaşında, tam zamanında bir değişiklik.. ama sancılıyız da, her değişiklik, bu seferkinin adına hasibe diyelim..:) garip bi karın buruntusu yapıyor insanda... başlasa, ilk günler geçse, hayat bayram olsa..:)





bir ufak heyecan da bende... uzun zamandan beri aklımı kurcalayan, bi karar verip bi vazgeçtiğim...çocukluğumdan kalma bir iz..yıllarca yaşayabildiğime şükretmem gerektiğini hatırlatan bir izle yollarımız ayrılıyor artık... nerdeyse 2 yıldır üstünde düşündüğüm şeyin artık günü geldi, istiyorum....çok daha keyfi yapılanlarını da biliyorum, zaten sonuna kadar da destekliyorum.. bilim insan için var, ve estetik de bir bilim, nokta.. başlı başına bi yazı başlığı da olabilir bu ama boşverin, sadece bana şans dileyin... bi süre yazamayabilirim... bayram boyunca evde ve dinleniyor olacağım..

o zamana kadar kendinize iyi bakın...


bu bayramın kurbanı benmiyim gibi berbattt bir espri de patlatayım da, töbe töbe diye bitirin okumayı, yaaa işte böyle..:))))))

marakas


işte mevzu bahis marakas müzik aleti...:)


cuma akşamı ben direk tuzlaya gittim işten, eren ve koray'da birlikte geldiler.. eren elinde marakasıyla geldi, koray "senin moralin düzelsin diye aldık geldik bu aleti de , bak annesi güzel olmuş di mi" dedi ... gecenin müzik aleti de bu oldu, elden ele gezdi, biraz da içince sesi de güzel geliyor mübareğin..:)))

Salı, Aralık 04, 2007

aslının süper kadınlık yazısından hareketle..


zevkle takip ettiğim bloglardan biri aslının günlüğü...son yazısında süper kadınlıkdan bahsetmiş ve içindeki o kadını öldürdüğünden dem vurmuştu, hatta ben de ona işler yolundayken süper kadınlık keyiflidir, her kadın süper kadın olmakdan garip bir haz da alır, doğamızda var bu demiştim ama işte o sihirli cümle var ya, işler yolundayken, evet işte işler yolundayken!....

erenin okulu ile iletişimimizi yazışarak sağlıyoruz, onlar bize yazıyor, biz onlara.. akşam okuldan gelen bir yazı beni delirtmeye yetti işte... o kadar herşeyin üstüne titriyorum, dikkat ediyorum ama sonunda " erenin kendi müzik aletini kendin yap" etkinliğine pinpon topu göndermediğim için katılamadığını ve bir köşede oturup arkadaşlarını seyrettiğini bildiren yazı! bir gece önce yatmaya hazırlanırken defterinde pinpon toplarını yarın gönderin yazısını gördüm ama bununla ne yapacaklarını hiçbir dökümanda bulamadım, ee o saatte pinpon topu da bulamıcağıma göre evdeki küçük yumuşak toplardan koydum bir iki tane....:) meğer pinpon topları ile enstrüman yapacaklarmış, bu uyarı da ingilizce notlarının arasında kalmış...

aslında basit bi olay di mi, katılamadıysa katılamadı, bundan da eksik kalsın di mi, ama işte süper kadınlık sendromu böyle birşey, sinirler biraz laçka olduğundan işte, birden atıyo şalterler...

hergün 1 saatte işe gidip,1 saatte dönüp,tüm gün deliler gibi çalışıp,aman sıradanlaşmayayım diye sürekli kendini geliştirip, işde kadın olduğunu, evde çalışan olduğunu gizlemeye çalışıp, evdeki yardımcımızla evin düzenini tutturmaya çalışıp, eşin eline alışveriş listesi tutuşturup, bu arada bütün arkadaşlarla kontak halinde olup, haftada abartmıyorum 2-3 akşamı arkadaşlarla program yapmaya ayırıp, sıkı aile bağları da çok önemli diyip 2 akşamı da aileye ayırıp, bu arada evde birilerine daha hayat vermek adına en azından çiçekler yetiştirip,



eşi de oğlu da onu mutfakda görünce daha mutlu oluyorlar diye her fırsatta mutfağa girip, kardeşi olmayacak kankası çok olsun diye okuldaki arkadaşlarıyla görüşüp, sitedeki arkadaşlarıyla görüşüp, tatil köyündeki arkadaşlarının bile izini sürüp, işden gelir gelmez odasına kendini hapsedip annesinden ne bekliyorsa hepsini yapmaya çalışıp,





bu arada onun gelişimi için en doğruyu yapabilmek için okuyup, araştırıp, danışırken.....bir pinpon topunu atladım diye, oğlum bir kenarda oturuyor ya, deliriyorum işte, deliriyorum.....

işte bu delirme anlarında ben de o kadını öldürmek istiyorum aslında...itiraf ediyorum...

birgün sonra salına salına okula gidip, nedir bu pinpon topu diyip, hee şimdi anladım diyip, yaya yaya en yakın oyuncakcıya gidip, topları okula getirip, gelmişken müdire hanımla iki laklak edip, oradan da aheste aheste eve gitmek istiyorum.. bir pinpon topunun peşinde geçsin hayatım diyorum böyle hallerde..

bu arada çiçeklerim çok güzel ama di mi...

Pazar, Aralık 02, 2007

büyüyen ailemiz..:)

çarşıdan aldık bir tane, eve geldik bin tane...:) eren hayatımıza girdiğinden beri bi takım karakterler giriyor hayatımıza ,ve çoğunlukla da hiç çıkmıyor.. gittikçe büyüyen kocaman bir aileye dönüşüyoruz..kim mi bunlar?


sünger bob mesela..:))))

ve power rangers..


ve spiderman

ve yargılayıcı


robotlar..



cars

hele şimşek macquinn, sally, mack, kral resmen bizimle birlikte yaşıyorlar, utanmasak masada onlara birer de tabak koyucaz...


sünger bobun bütün maceraları evde.. günde bi kez öyle veya böyle bir bölümü seyrediliyor, sevgililer günü, kağıt parçası, parti zamanı favorilerimiz...:)favorilerimiz diyorum çünkü bizi de acaip sardı bu sünger bob kardeşin maceraları.. bi ara çantasını bile kullanmaya başlamıştım ben, neyseki yaşımın olgunluğuna hızlı bi dönüş yapabildim bi süre sonra...:)


sabahları burnumuzun dibinde yargılayıcının ışıkları ile uyanıyoruz bazen.. neymiş efendim, sarı ranger şimdi bizi yargılayacakmış, yatakdan kalkmalıymışız..





okula başlayıncaya kadar biraz daha izole edebilmiştik oğlumuzu, ama şimdi her yerimizi sardı bu karakterler .. hep birlikte yaşayıp gidiyoruz işte...:)