Pazar, Nisan 27, 2008

hong kong


gezimizin son 3 günü Hong Kong için ayrılmıştı, orada 2 önemli görüşmemiz vardı, Hong Kong'a geçiş çok ilginç geldi bana, sözde Çin'e bağlı bir şehire gidiyorduk, ama özerk yönetiminden dolayı pasaport kontrolu ve sadece 7 günlüğüne giriş izni ile şehre alındık. Guanzhou'dan trenle 1,5 saatte Hong Kong'daydık.. Gemiyle veya otobüsle de gidilebiliyordu ama en hızlısı trendi..
Hong Kong 1997 yılına kadar İngilizlerin sömürgesi olan bir şehir.. Asya'nın en büyük serbest pazarı ve limanı, en işlek ticaret, endüstri ve turizm merkezi konumunda.. 8 milyon nüfusu var, ingiliz sömürgesi olduğu yıllarda kültür olarak da ingilizlerden çok etkilenmiş, eğitim seviyesi yüksek, zevkli, zengin insanlardan oluşan bir toplumu var. Göç de almış tabi, ama bir dönem aldıkları göçleri sonra geri göndermeye başlamışlar, özellikle çinden gelenleri..Çinlileri pek içlerine almak istemiyorlarmış, ev satmak istemiyorlarmış.. zaten çok pahalı bir şehir olduğu için de çinliler pek barınamıyorlarmış..
arabalar ingilteredeki gibi soldan gidiyor, dünyanın en bilinen, en lüks markalarının Hong Kong'da koca koca butikleri var.. gençler modayı müthiş yakından takip ediyor, çok şıklar..




Çinlilerin yaz tatili kavramı neymiş biliyormusunuz, alışveriş yapmak ve yemek yemekmiş.. kime sorduysam yazın bizim o deniz kenarında yayılıp kaldığımız 1 hafta tatile inanamadı..:) onlar güneşi görür görmez şemsiyelerini açıyorlarmış..:)


Gökdelenler, mimari yapılar en ünlü mimarları bile kıskandıracak güzellikde.. bu binalar 50 katlı ve üstü iken, fakirlerin yaşadığı binalar ise çoğunlukla 20 katlı inşa ediliyormuş.. evler o kadar küçük ki sanırım, bütün çamaşırla pencerelerden dışarı asılıyor.. fotoğraflayamadım ama 20 katlı ve 100lerce pencereden oluşan bir binanın her penceresinden sarkan çamaşırlarla nasıl bir manzara oluşur canlandırabilirsiniz sanırım...

neyse, benim için oradaki en güzel anılardan biri, hong kong'un koç grubu gibi bir aile tarafından üst düzey ağırlandığımız geceydi..çok şık bir japon restaurantından yönetim kurulu üyesi 6 kardeş ve oğulları ve kızlarından bazıları ki hepsi holdingde çok önemli görevler almışlar, örneğin biri losangeles, biri viyana şubelerinin başındalar.. otelleri, restaurantları, fabrikaları var ve ana iş konuları ise aslında ticaret..
Çinde yapacağımız yeni çalışma modelinde bize çözüm ortağı olacaklar ve o gece çok güzel bir yemek yedik birlikde.. en büyük abi, yönetim kurulu başkanı olan bize yaşamdan, aileden, dostlukdan, başarıdan bahseden çok hoş hikayeler anlattı, hatta bir ara bize hayattaki en önemli 6 varlığımızı yazdırdı, sonra gözümüzü kapatıp düşünerek birinden vazgeçmemizi istedi...
normalde çok sessiz bir odada gözler kapalı, uzun zamanda yapılan bu sınavda ağlayarak bu odadan çıkmak isteyenler oluyormuş bazen ama çok büyük bir yüzdeyle insanlar (allah göstermesin) çocuklarından bile ödün verip en sona eşlerini bırakmışlar.... çinde de aile kavramı çok önemli, ve bu sınavdan çıkan insanın en değerli varlığının aslında ruh eşi olduğu çıkıyormuş.. tabi onu bulabildiyseniz...


gece herkes kalkıp bir konuşma yapıyordu, ben de kalktım ve bir konuşma yaptım, herkes beni öpmek istedi, sarıldık birbirimize.. gecenin sonunda şunu düşündüm, dünyanın neresine gidersen git ve kimlerle tanışırsan tanış özgüvenin var ise, iletişimin iyi , duygusal zekan yüksek ise(öhöömmm..:) kendinle gurur duyabiliyorsun... şimdi , tam da oğlumuz için iyi bir okul arayışında iken, onun için gerçekde nasıl bir eğitim istediğimizi sorgularken, bu doğruları birkez daha hatırlamak sanırım bize bayağı yardımcı olacak...

Cuma, Nisan 25, 2008

sayılı gün çabuk geçer



geçti gitti... gidişi 16 saat, dönüşü 20 saat sürdü, ama geçti bir şekilde işte..


salı akşamı saat 19:00da yola çıktık, çıkmadan yarım saat önce idare müdürü bizim eve uğradı ve orada bizi ağırlayacak olan 3 firma için rica ettiğimiz hediyeleri getirdi..şok geçirdim..her bir 5 kiloluk kuru baklavalar.. baklava 1 kilo aslında ama kutusu tahtadan ve 4 kilo sanırım!!!dedim, bla bla bey, bu ne? biraz empati lazım di mi şu dünyada, bunları bilmem kaç saat ben taşıcam elimde! nitekim taşıdım da, ama ne çok andım kendisini anlatamam..:)



10 saat kadar uçtuk, uyuduk uyandık derken, pekine gelince çine girişi oradan yapmamız gerekiyormuş, girdik bir kuyruğa.. 1 saat orada geçti.. olimpiyat dolayısıyla çok sıkı kontrol var heryerde.. oradan yeniden uçağa bindik ve 2 saat daha devam ettik, indisi bindisi derken 16 saat sonra Shangai daydık.. bizi bir şoför karşıladı, 5 saat bir anda saatte ötelendi , oldu mu sana akşamın bir körü.. o saatte ve o kafa ile program sapmasın diye toplantıya girdik, 4 fincan yeşil çay servisi yapıldı, açlıkdan ölmüşüz ve welcome to china, yeşil çay ile akşam saatleri!..



toplantı bitti, otelimize vardık, açlıkdan ölmek üzereyiz, ve otelin sadece japon restaurantı açık.. benim açımdan iyi bir haber, ama yanımdaki patronum ve iş arkadaşımın ilk günden suratının nasıl düştüğünü görmeliydiniz.. ben çorbayı da içtim, yemeğimi de yedim, ama onlar ne geldiyse ağlayacak gibi oldular ve en son meyveye dadanıp öylece yataklarına gittiler..:)



bir sonraki gün sabah erkenden uçağa atlayıp Ningbo 'ya gittik, yıllarca dinlediğimiz fabrika ortamlarını canlı canlı göreceğim için çok heyecanlıydım.. nitekim anlatılanlar aynen de oradaydı... koca koca fabrikalarda, otomasyonsuz, sürüsüne bereket işci bir hatta doldurulmuş, insan olduklarına dair hiçbir yüz ifadesi, mimik vs.siz hızla ama korkunç bir hızla çalışıyorlardı, bizim fabrikada işcilerimiz o hızla bir saat çalışmak zorunda kalsalar, hepsi revire çıkmaya kalkarlar, samimiyim..:)


aynı fabrikanın bahçesinde lojmanlarda yaşıyorlar, dipdibe, küçücük odada 4-5 kişi, beş altı yıl öyle çalışıp köylerine geri dönüyorlar.. eskiden böylesi çileli bir yaşamı aylık 50 dolara felan çekiyorlarmış.. şimdi hem onlar açısından hem biz türk üreticiler açısından güzel bir haber var.. işci koruma kanunları çıkmış, sosyal güvenlik yasaları sıkılaştırılmış, 200 dolar aylık alır hale gelmişler.. bu da çin tehdidinin tüm dünya üreticileri açısından etkisini kaybetmeye başladığının göstergesidir, güzel haber..:)



maalesef çok foto çekemedim orada, çok ters bakıyorlardı, mesai saati bitiminde çekirge gibi sokaklara bir dağıldılar görmeniz lazım.. fabrika sokaklarına açık tezgahlarda yemek satanlar sıralanmıştı.. pisliği tarif edemem..



bizi bu ziyaret sırasında ağırlayan çinlinin berbattt bir ingilizcesi vardı, onlarda birşeye anlamadım demek çok ayıpmış gerçekden ve bu nedenle anlasa da anlamasa da tamam derlermiş... fabrika gezisi sonrası yaptığımız 4 saatlik toplantının sonunda tek hissettiğimiz şey hiçbir şey anlatamamış olmanın verdiği hayal kırıklığıydı..



Çinlilerin geneli ile ilgili söyleyebileceğim şey şu, görgü kurallarının batıyla hiçbir ilgisi yok... bizi uçağa transfer eden şoför 1 saat boyunca arabanın camından yere tükürdü, hem de sesli bir şekilde boğazını temizleyerek.. böyykk!! berbat yemek yeme şekilleri var, damak tadı alarak değil , bir an önce midelerini doldurmaya çalışarak bir panik içinde yemek yiyorlar, ağızlarını korkunç şapırdatıyorlar! en şık lokantada bile!



peçete kullanmıyorlar, ağızlarını elleri ile siliyorlar.. kokuyorlar kardeşim... bütün çin kokuyor... Guangzhou da 5 yıldızlı şık bir otele yerleştik, görünüşde herşey yolunda ve fekat bir koku var otelde, insanda ne iştah bırakıyor, ne şöyle gerine gerine bir uyuma isteği.. hele benim gibi koku hassasiyeti yüksek biri için bunun ne menem bir eziyet olduğunu anlatamam..:((



ben çin yemeklerini severdim, yani sevdiğimin çin yemeği olduğunu sanıyordum.. meğer benim burada eve sipariş edip yediğim şeyler çin yemeği görüntüsünde türk yemekleriymiş!!orada ne mümkün onların yemeklerini yemek! çok ağır bir koku... fuardaki 3 gün öğle yemeğinde burger king yedim, yazık oldu sağlıklı beslenme prensiplerime..:)



bulabildiğimizde meyve de çok iyi bir kurtarıcıydı aslında.. çeşit çeşit ve çok bol meyveleri var..



çinde inanılmaz çok yapılaşma var, çok şık binalar, siteler, apartmanlar.. ama insanlar biraz geriden takip ediyorlar bu gelişmeyi gördüğüm kadarıyla..



bir de bitmiş ve içinde yaşanan sitelerden birinin fotosunu çektim, 1.2 milyar insan bir ülkeye ancak böyle sığar sanırım!




en şık lokantada servis yapan garsonlar bile birbirlerini dürtüyor, ittiriyor, bağırarak konuşuyor, birbirlerine bişey için kızıp yüksek sesle bağırıyor, çağırıyor...bir garipler vesselam...


sonra inanılmaz bir hava kirliliği var, göğün mavisini hiç ama hiç görmüyorlarmış, nem de var ortamda , hava kirliliği de.. bu nedenle açık, berrak, pırıl pırıl hava nedir bilmiyorlar...


çinin bu bölgesinden sonra hissettiklerimi birkaç cümleyle özetleyeyim mi?


çok güzel bir memleketimiz var,


çok güzel bir mutfağımız var,


azız çok değiliz, istanbul bile bugünlerde bana çok kalabalık gelmiyor, aman çoğalmayalım, nerede çokluk .........


çok güzel bir iklimimiz var


yazımız var, kışımız var, pırıl pırıl göğümüz var...


tek ihtiyacımız olan şey daha çalışkan olmak, bunu çalışanlara değil, çalışmayan ve üretmeyenlere söylüyorum, yoksa çalışanların çalışma saatleri zaten yeterince uzun biliyorum...


gelelim Hong Kong'a.. ama şimdi değil, o daha sonra...





Pazartesi, Nisan 14, 2008

görüşürüüzzz

yarın gidiyoruuumm...
tembihler, tavsiyeler, hepsi aklımda,
her gördüğümü yemeyeceğim, yılan buğulama, şişde akrep olabilir.. sebzeden zarar gelmez, gelirse de bağırsaklara gelebilir, yanımda bolca bağırsak düzenleyici ilaç götürüyorum. Ama fırsat olursa marketlerine uğrayıp konserve yılanlarının fotoğraflarını çekeceğim, sarı bir suyun içinde canlı canlı , kıvrım kıvrım, öyyykkk!!
otelden çıkarken, kesinlikle otelin çince kartını yanıma alacağım, buna rağmen de kaybolma ihtimalim olabilirmiş, 3 lehçe varmış, Mehmet Yaşin daha yenilerde çince karta rağmen hiçbir taksiciye otelini bulduramamış, en iyisi boş zamanlarımda otelin etrafından uzaklaşmamak sanırım...
çinlilerin kartlarını iki elimle alıp, uzun uzun bakıp iç geçireceğim. öyle bir elle alıp hoopp bakmadan cebe koyarsam küserlermiş, bir de hiç el şakası yapmayacağım, bişey anlatırken dürtmeyeceğim(sanki niye dürteceksem..:)))), çok ayıpmış, yine küserlermiş...
üzerinde fiyatı yazmayan birşey satın alırken, söylediği rakamın dörtte birini teklif edeceğim....(ba ba ba ba!!bi de biz türklere turist kazıklayıcısı derler, elin bi gıdımlık çinlisine de bak, görürsünüz siz pazarlığın ebesini..:)))
iş yemekleri konusu süper.. satt 18:00de başlarlarmış, meyveden sonra , saat 20:00 de çat diye yemek bitermiş, hani bizdeki zengin kalkışı gibi, ohh bu süper oldu, odama gider , ayaklarımı uzatır, çin dizileri seyrederim..:))) (atv,show çekmez sanıyorum di mi?..:)
çinliler herşeye evet dermiş, ha! işte bunu biliyorum, yani ilk çinli bir firma ile işe başlayacağımız zaman, adama ne anlatsak "kolay", "evet", "tamam anladım" dedi durdu, ayyy dedim boşuna bu yerli yansanayilerle göbek çatlatmışız, sonra mallar bi gelmeye başladı, ak dediğim kara, çok dediğim yok... meğer herşeye kolay, olur, evet dermiş bunlar.. valla en küçüğü kan kırmızı derler ya, bunlar dünyanın öyleleri, anladım ben..:)))
hadi bakalım, kendinize iyi bakın, geldiğimde görüşürüz...

Salı, Nisan 08, 2008

heyecan yaptım


bir telaş, bir heyecan içindeyim.. ÇİN'e gidiyorum...Hong kong'a, Shangay'a, Guangzhou'ya gidiyorum..9 günlük bir gezi....dünyadaki bütün sanayicilerin başının belası ülkeyi, bir risk olarak gördüğümüz yıllar geride kaldı, fırsata dönüştürdük birkaç yıldan beri, e ne yapalım yani, şimdi daha da büyük hamleler yapmak için orada olacağız.
uzun uzun anlatacağım size gözlemlerimi.. zira burası Çin, 2-3 saatteki gittiğimiz avrupa şehirlerinden değil, tam 14 saat uçak yolculuğu yapacağım..

merak edenler için şimdiden birkaç Guangzhou fotoğrafı.. buyrun efendim..

gitmeden önce neler geçiyor aklımdan neler

1. gideceğim yerlerin arasında 500km.ye yakın uzaklık var, biri aşağıda biri yukarıda, birinde sıcaklıklar 10 derecelerde, birinde yaz gelmiş, allahım nasıl kıyafetler götüreceğim.

2. büyük bavul götürmeli ama içini boş tutmalıyım. zira çin dediğin yerden alınacak o kadar çok şey olabilir ki..

3. neler alabileceğim ile ilgili bir ön araştırma yapmalıyım, özellikle hong kongda free 1 günüm var, oyuncakcılar çarşıcı, saatciler çarşısı, bir de pekin caddesine gidilecekmiş, daha araştırmam bitmedi

4. erene kim bakacak.. kızkardeşimin TUS sınavı var, annem gelecek duru kıza bakmaya, oradan da bana geçecekti, babam rahatsızlandı biraz, aklı eskişehirde kalacak, kayınvalidemler sağolsun cümbür cemaat burada olacaklar, ohh rahatladım, içime sindi şimdi

4. babam gerçekden sigarayı bırakabilir mi? bırakmalı, artık yumurta kapıya geldi..aklım onda da kalacak

5. kızkardeşim bir dönem önce okmeydanı anesteziyi kazandı ve gitmedi, bu dönemse inanılmaz az kadro açılmış, bir dönem önce kazandığı yeri bile kazanamazsa diye paniklemiş haldeyim.. bu kadar emek, süper inanılmaz çaba(haftada 4 gün nöbetçi bir eş, evlere şenlik inatçı 3 yaşında bir cadı kız ve haftasonları kurs ve kızını görmeden eve sıvışıp bir odada saatlerce çalışma halleri) aklım onda da kalacak..

6. ayyy ereni çok özlicem, hiç bu kadar uzun ayrı kalmadık, ona süper hediyeler alıcam(kendimi sadece onu mutlu edicem diye rahatlatabiliyorum..:)

7. 14 saat uçak yolculuğu!! inanamıyorum, oturur pozisyonda ve yanımda da patronum!.. aklıma komik şeyler geliyor..uyayakalıyorum ve kafam omzuna düşüyor adamın, ağzımdan da salyalar akıyor, malum oturarak uyuyorum ya.. öyyykk!..:)

8. vitamin almalıyım yanıma, ve bolca da gerekli olabilecek ilaçlardan.. hiç çinlilerle ingilizce konuştunuz mu?.. anla ve anlat da göreyim, üstüne iki de döneyim..:))başım çatlayacak allahım

Perşembe, Nisan 03, 2008

hayal kuruyorum,mesela,


iki üç gündür Korayın da Londrada olmasını fırsat bilip giriştim kışlıklara.. dışarıda hava buz gibi, ama ne gam! ben yıkayıp yıkayıp katlıyorum kışlıkları...hıncımı biraz da onlardan alıyorum, 2 yıldan beri bir düzen oturtmaya çalışıyorum, şimdi yine sil baştan, yeni bir genel müdür yardımcısı geldi, ha babam de babam anlat karamelize, anlat anlat anlat karamelize! yoruldum, yoruluyorum artık!... dün gece de en eski arkadaşlarımdan goncaaa bendeydi, konu çok sıkıntılarımız ekseninde dönmedi, biz de istemedik sıkıntılı şeyler konuşup kasvet yapmayı,söyledik çin yemeklerimizi, açtık bir şişe kırmızı şarabımızı, yine pozitif pozitif toplar yapıp saldık evrene, nereye gidiyor bu kadar pozitif kürecikler, anlamadık ikimiz de ya neyse!..:)

erenin küçülenlerini toparladım, gene bir çuval dolusu küçülen, eskiyen çıktı üzerinize afiyet! içlerinden güzellerini seçip fabrikaya götürücem yine, bu gece yetişirse bakalım...

insan sıkılır sıkılmaz hayattan, hemen planlar yaparken buluyor kendini, emniyet subabı gibi.. bir yazlık ev aldık, inşaat halinde şimdi, o da bitsin, biraz da erenin eğitimi için sigorta olabilecek kadar para biriktirip bırakasım var bu işleri... yok tabi, boş bir dakika duramam ben... ama çok sevebileceğim bir iş yapabilirim, sadece keyif için, para hırsıyla değil, zaten ben bilirim ki keyifle ve severek yaptığın iş zaten bir süre sonra para da kazandıran bir iş olacaktır, belki goncayla küçük bi restaurant işletiriz, ya da bi butik otel, formula taraflarında(gonca bu da dün araba kullanırken aklıma geldi çat diye, nasıl ama..:)

5 yıl sonra bu işleri bıraksam, mesela, tam 40a gelmiş oluyorum, eren de 10 yaşında, ondan sonra bir de keyif bebeği yaparım, mesela, sonra keyifle ve çok kasmadan yapabileceğim bir de işim oldu mu, mesela, yaaaa nasıl ama , süper motive ediyorum di mi kendimi, böyle olacan kardeşim bu işler böyleeee, benim gibilere kendinden motorlu(tribali de self-motivated oluyor:)diyorlar!..:)))