Cuma, Eylül 28, 2007

neredeeeennn nereye...

ekibi büyütüyoruz biz, işten bahsediyorum.. yeni mühendisler alacağız, ilk görüşmeleri ben yapıyorum.. benim için de yeni nesili daha yakından tanımak için süper bir fırsat oldu bu.. 3 ay oldu görüşüyorum, hatta sevdim bu işi, daha da almayıp devam mı etsem acaba modundayım..:)


bugün son gelen özgeçmişlere bakıyordum, çocukcağız yazmış" bildiği diller türkçe okuma- anlama - yazma 9...", yabancı mı acaba dedim, yooo kahramanmaraşlı :)))))))))


ben 21 yaşında mühendis oldum, hiç zaman kaybetmeden de çalışmaya başladım, 4 kardeştik, sıradakilerin kimi sınava hazırlanıyordu, kimi yeni okula başlayacaktı, kimi ergenlik sıkıntısında, kimi eziliyorum ben bu ailede modundaydı.. allahım ne karışıklık... o aralarda babamın işleri bozuldu mu!! allahdan ev kendimizin ama esnaf adamın işi bozuldu mu kalıverirsin ortada, çok kötüdür çoookkk... ne yiyeceksin, neyle kursa gidecek, defter kitap alacaksın.. çok zor bir dönemdi.. hatta radyoculuğa da ben o dönemde başladım.. bunu anlattım mı hiç bilmiyorum..

bi gece 2şer katlı 2 ranzanın( burası bizim koğuş oluyor evdeki..:)) dört dönüyorum.. üniversite 2deyim.. yok bu böyle olmayacak, para kazanmalıyım.. para isteyemem babamdan artık, varsa da arkadan gelen 3 kıza versin.. o arada elektronik mühendisliğinde okuduğumdan yerel bir kanalın teknik bölümünde staj yapıyorum... orada biriyle tanışmışım.. daha özel radyoların ilk 2-3 ayı.. radyo frekans sistemleri kuruyormuş.. o gece buldum çözümü.. radyoda çalışabilirdim.. hemen sabah adamı buldum, benim bazı fikirlerim var dedim ona, radyoda program yapmak istiyorum, hemen beni "flash radyo"nun sahibi ile tanıştırdı.. adam hazırla bir demo kaset getir dedi, sabaha kadar çalıştım, o zamanlar internette yok, bulup bulup müzik aralarına koysan, gazeteler kitaplar karıştırıyorum, bazı anektodlar, özlü sözler, komik küçük hikayeler, moral motivasyon sözleri... sabaha karşı da koydum teybi karşıma, demo kasedi hazırladım..!..:)


sabah erkenden radyodayım, beğendiler, başla!, haftada 2 gün 2 saat abidinin kardeşi(abisini hatırlıyorum, kendi ismini hatırlamıyorum.:) ile program yapıyoruz, canlı!!! ilk programlar berbat, sesim titriyor, abuk subuk konuşuyorum, eeee diyorum, ama olsun herşeye rağmen özel radyoculuk yeni başlamış, rağbet çok.. sonra işi ilerlettim, öyleki eskişehire gelen ünlüleri konuk ediyoruz, röportajları ben yapıyorum, bir keresişnde nalan altınörsle röportaj yaptım, kadın konsere gidecek, elbisesi acaip buruşmuş, şaka gibi ama kadının arabasıyla bizim eve geldik, ben elbiseyi ütüleyip oan verdim, bütün komşular pencerelere sarkmış..:))bir keresinde de erkin koray gelmiş kızıyla, studyodayız, kızını okula göndermiyor ya bu, onu sordum, sonra başladım "ama bu yanlış değil mi?cart curt" ahkam kesmeye, adam efendiymiş ses etmedi valla, ben bi güzel haşladım orada( hoş sonra kendileri de çok pişman oldular, kız dışarıdan bitirdi okulları)bu arada bir fanlarım oluyor anlatamam...imzalar felan.. eskişehir küçük yer.. ünlü olmayı tattım ben, bilirim yani çok iyi..:)))))) ondan sonra 3 yıl yaptım ben bu işi.. beyaz var ya, onunla istek programı sunardık, hatırlarmısınız hani, bir şarkı için 100lerce ismin adı sayılan, yıldıztepeden ayse, vişnelik süreyya için..:))))))sonra şebo, şimdi show radyoda çalışan müge, tito,şimdi cnntürkde haberleri sunan cem, hepsiyle aynı dönem aynı radyolarda çalıştık, sonra hepimize teklif geldi, number1 istanbul çağırdı bizi, ama ben de o ara mühendislik diplomamı almıştım, şöhret sayfasını böylece kapattık... ama elimde süper bi şey kaldı... kocam!!!..:)))

eskişehirin en iyi dj.lerindendi, ben sunardım, o müzik yapardı, "eros" diye mitolojik aşk hikayelerini okuduğumuz bir program vardı, orada aşık olmuştuk birbirimize... power fm de , tavan arası vardı, o ne sesdi allahım, onu taklid ederdim, bu arada benim ses hiç öyle şuh değildir, ikonum meltem cumbuldu o zamanlar, hani bi sabah programı vardı hatırlarmısınız?


neyse, işte böylece para kazanmaya, kocaman insanlarla iş konuşmaya başladım ben, hem de hem para kazanıp babamdan düştüm..:), hem de çok güzel bir üç yıl geçirdim..


sonra mühendisliğe başlayınca da hep aklı başında görüşmeler yaptım, hep takdir edildim, verilen işi hakkıyla yapmaya, savsaklamamaya, takdir edilmeye, hırslı olmaya teşvik edildim hep ailem tarafından ve övünmek gibi olmasın ama şu anda da çok beğenilen ve işini iyi yapan bir mühendisim...

buraya nereden geldik, yeni nesilde iş yok....:)) burunları havada, hemen bir pozisyon kapmaya , operasyondan geçmeden bi masaya yerleşmeye bakıyorlar, 3 yıllık özgeçmişde 5 iş yeri değişikliği var, ben seni ne yapayım ki kardeşim... aklı başında olanlar da var tabi, ama onlara da bizim sunduklarımız yeterli gelmeyebiliyor, dur bakalım bu işin sonu nereye varacak?.:)

Pazartesi, Eylül 24, 2007

tatil ve kitap

iki tür tatil var.. birinde ruhunu, diğerinde daha çok bedenini dinlendiriyorsun.. birinde macera, diğerinde dinginlik var..birinde arşınlanan kilometreler, diğerinde hareketsizlik var.. hayatın seni ne kadar yıprattığıyla orantılı olarak bunlardan birini seçiyorsun işte ve benim son dönemde seçtiğim bütün tatiller daha çok beden dinlendirilen cinsten.. :)) güneşin, denizin, kumun yetmediği yerde de ruhuna senin takviyelerin oluyor, kitaplarınla dergilerinle başbaşa kalmak gibi..

buradaydık...çok yeni bir tesis,daha 3 aylık, herşey mis gibi,yeni yeni kokuyordu.. bu gruba bağlı tesislerin en güzel özelliği meksika, çin, fransız, italyan, hint, yunan, kebabistan ve balık olmak üzere 8 ayrı restaurantını olması ve her akşam bunlardan birinde takılabilmeniz.. tatil köylerinin hiç sevmediğim açık büfe olayı burada ekarte ediliyor, hele benim gibi dünya mutfağından her türü ayırmadan sevenler için süper biryer... bu arada hiçbiri de öylesine değil, her mutfak bu işin hakkını veriyor diyebilirim... orjinalleri ile karşılaştırabiliyorum...

yine bu tesisde kocamaaaannn otelin içinde bir odaya tıkışmıyorsunuz da... müstakil evlerde, balkona kadar sarkan çiçeklerle, pencerenize konmuş kuşlarla başbaşasınız...

hizmet dört dörtlük... bu grubun 3. tesisi bu gittiğimiz...hepsi de çok iyiydi.. sordum, öğrendim, animasyon dışında hiçbiri 8 saatten fazla çalışmıyormuş ve ücret tatminkar, imkanlar iyiymiş... kendilerine özel bir siteleri bile var personelin, otelin dışında çok şık biryermiş.. anlayacağınız mutlu edilen mutlu ediyor... hepimiz çalışanız, biliyoruz..:)

bugün şirketin penceresinden gördüğüm havaya bakıyorum da, daha fazla ballandırmayayım diyorum, sadece bi yerlere not alın istedim, seneye lazım olabilir... seneye de sanırım sıra artık bizde, macera tatili için, asortikden alacağım yardımla vurucam kendimi yollara... eren de bize ayak uydurabilecek olgunluğa erişir umarım bu arada..:)))

ne çok kitap okudum bu tatilde, ne kadar iyi geldi bana hareketsizce ve kesintisiz saatlerce kitap okumak..

önce "iki türk'ün ölümü"nü okudum bir solukda...



Ahmet Taner KIŞLALI ve karısı Nilgün'ün(yani eski Nichole'un) hayatını ve birini trafik, diğerini terör canavarının elimizden alışını konu eden kitabı belleğimdeki acıyı tazeleye tazeleye okudum..

Mina URGAN'ın "bir dinazorun anıları" kitabı aklımdaydı hep..onu da bitirmek üzereyim...


dinozorluğu ne güzel tanımlıyor kitabında, “Çağımıza uymak zorundayız palavrasına da hiç mi hiç inanmıyorum. Eğer yaşadığım çağın en yüce ideali köşeyi dönmekse; eğer yaşadığım çağ toplumsal adaletsizlik üstüne kuruluysa; eğer yaşadığım çağ inandığım her şeyi yadsıyorsa; eğer yaşadığım çağa bayağılık ve çirkinlik egemense ben böyle bir çağa neden ayak uydurmak zorunda kalayım? Tam tersine baş kaldırırım, direnirim böyle bir çağa karşı. Bu yüzden dinozorlukla suçlanmam da vız gelir bana. Çünkü ben dinozoru tarih öncesi çağların nesli tükenmiş bir hayvanı olarak değil; geçmişin doğruluğu kanıtlanmış ve yadsınamaz değerlerini yeni sentezler yaparak geleceğe taşımayı amaçlayan bir yaratık olarak tanımlıyor, dinozorluğumla övünüyorum.”

sırada "babil yanarken", "neden herkes futboldan ve reklamdan anlar? " bir an gelir " ve birkaç yakın dönem tarih kitabı da var.... önümüz kış, uzun gecelerin en güzel yol arkadaşı , birinci sırada kocamla ve oğluşumla geçirdiğim saatlerse, ikinci sırada kitaplarım oluyor hep...

eskişehirdeydik.. 7 yaşında okumayı öğrenip, ilk okul dışı gezimizi il halk kütüphanesine yapmıştık(başka da gezi varmıydı? hatırlamıyorum)... o gün hissettiklerimi hiç unutamıyorum, beni hemen orada azat etmesini istemiştim öğretmenimin.. orada kalmak,bütün kitapları karıştırmak istemiştim...ilkokul öğrencileri için koca binanın alt katı komple ayrılmıştı, hikaye kitapları, çizgi diziler, o zamanlar televizyondan seyredemediğimiz daltonlarla, redkitle, şeker kız candylerle ben o kütüphanede tanıştım, annem babam konu okumak olduğunda kaplan kesilirlerdi, hemen eve gidip , beni kütüphaneye kaydettirmesini ve gidip gelmeyi öğretmesini istedim...onlar da şevkle yardım ettiler bana.. 7-8 yaşlarında o günler için bayağı uzun bir yolu şaşırmadan, hep mihenk noktalarına dikkat ederek gider gelirdim...(şimdi ereni o yaşda bakkala bile gönderebilecekmiyiz bilmiyorum) en az 2-3 saat rafların arasındaki küçük masalarda kitap okuyup, bir de üzerime zimmetli olarak eve de 1-2 tane kitap getirirdim.. çabuk okurdum ki, yeniden gitmem gereksin... kitapsız kaldığım anlarda da o dönemin bildiğim tek çocuk dergisi akbank yayınlarının bir dergisiydi, teyzelerimden birinin kocası akbankda çalışıyordu ve her ay başında harçlık bekler gibi o dergiyi beklerdim...bulmacalar, çizgi diziler, boyama yapıştırmalar... ne hoşuma giderdi... ağaç yaşken eğilir boşa demiyorlar, beni bambaşka dünyalara taşıyan, hayaller kurduran, düşündüren kitaplara böylece bağımlı oldum, oluş o oluş...

şimdi oğlumun da benim duyduğum heyecanı duymasını istiyorum hep dergilere, kitaplara.. azdıda mı kıymetliydi, yoksa biz mi kıymet bilirdik.. bilemiyorum...

nerden nereye gelmiş yazı, neyse efendim...bir sonbahar yazısı da ben yazmak isterim ama o zamana kadar hepinize mutlu, huzurlu bir sonbahar diliyorum..





Cuma, Eylül 14, 2007


yıllardan beri ne yapar eder eylülde bir hafta kaçarız ... hele çocukdan sonra haziran ve eylül neredeyse değişmez tarihlerimiz oldu, bir de herkes çocuk okula başladıktan sonra o mutlu azınlıkdan olmayacağımızı hatırlattı ya bize, ilk çocuklu olduğumuzda, kafamıza daha da dank etti, 2 yıl sonra biz de 10 eylül itibarıyla hiçbir yere kaçamıcaz, ama şimdi ne duruyoruz ki...

biz gidiyoruz, sizden selam götürelim mi denize, yeşile, temiz havaya, güneşe...


1 hafta sonra görüşmek üzereeeee


Perşembe, Eylül 13, 2007

japon mapon satarım hiç acımam..:)


bilenler bilir, japonlara mal satmak çok zordur.... standartları zor, kendilerinin beklentileri çokdur..bir de milliyetcilikleri vardır, kendi malları kullanılsın isterler kendi topraklarında...

işte o japonlara bugün itibarıyla ürün vermeye başlıyoruz, hem de sanırım tahminimizin bayağı üstünde bir rakam..

sabah saat 9:00 da başlayan toplantı, montaj hattı incelemesi, bütün prosesi baştan sona anlatma, potansiyel sorunlar derken akşam saatlerinde ancak bitti, 6 küçük adam, 6 sının elinde de fotoğraf makinası, bişeyi beğenirlerse hep beraber el çırpıp, kafalarını öne sallıyorlar..beğenmezlerse, hep beraber ağızlarının içinde japonca mırıldanıp yere bakıyorlar.. çok komikler.. aynı tüm dünyayı karelere sığdırmaya çalıştıkları gibi, bütün günü de fotoğrafladılar, beni bile çaktırmadan çektiler, türkiyede böyle üretim müdürleri var diyip gösterecekler belli ki...:))

sanırım oldu bu iş..

bütün günün yorgunluğundan geriye ne kaldı biliyormusunuz? içimdeki huzur, garip bir mutluluk..

yaptığın işi sevmek çok güzel birşey.. günün sonunda birşeyler yapabildiğini görmek, birilerinin takdirini kazanmak, daha önemlisi kendini beğenmek, kendini takdir etmek..üzerinize afiyet, bugün o moddayım.. ama merak etmeyin, geçicidir, yani her gün böbürlenip gezmiyorum da bugün mutluyum işte, idare ediverin..:))


Çarşamba, Eylül 12, 2007

nedir bu şimdi?



gebze'de çalışıyorum ben.. organize sanayinin içinde..her sabah ataşehirden servise biniyorum, 1 saat tıngır mıngır yolardayım, servisde kitap okuyabiliyorum, bir gazeteyi en küçük ilanlarına kadar okuyabiliyorum, oje sürebiliyorum mesela, hani elektrik olsa fönümü bile çekebilirim.. iyi bir servis kullanıcısıyım yani..:)

bugün yine düştük yola.. üzerinize afiyet uymuşum bu sefer.. vücut saatim yaklaştığımızı haber verince bir silkindim kalktım, aa daha kartalın oralardayız..yol bitmiş, herkes duruyor.. binlerce araba.. çok yabancı değilsiniz tabi..kazadır yine dedik.. ittire kaktıra yan yola geçtik, arka bir mahalleden varmaya çalışacağız işe, orası da adım adım, allah allah bi gariplik var, yerlerde cam kırıkları var, kaza belirtisi yok, biraz gidiyoruz, yine sopalar, cam kırıkları... derken iyice mahallenin içine girdik... ve buldozerler, tanklar,polisler, maskeli, ellerinde taşlar sopalar olan gencecik çocuklar, ayağı yalın kapısının önünde oynayan saçı sıfıra vurulmuş minik çocuklar, camdan sarkanlar, öbek öbek bir sokak başına toplaşmış kadınlar..

birden kendimizi arbedenin içinde bulduk, evlerini yıkmaya çalışıyormuş belediye.. inanılmaz sinirliler.. o arada da kimi denk getirirlerse onun camını indiriyorlar... kızamadım bir türlü onlara.. çok vahşiydi yaptıkları.. tamam.. zar zor geri dönüp topukladık kaçtık oradan...

düşünüp duruyorum deminden beri... ilk kez o mahallelerin içine giriyorum, snobluk değil bu, yani yolum düşmemişki işte, uzaktan evleri görürüm hep peşmürde.. ama yakından hepsi ev işte, içinde bebelerin, yeni gelinlerin, yaşlıların yaşadığı, nefes alınan yerler.. hem nasıl bir hizmet götürmüşler oraya.. her sokak asfaltlı, her köşe başında elektrik lambası, ben mi yaptım yolları, ben mi verdim elektriği, ben mi ümitlendirdim onları , hayata ben mi bağladım..

tamam, onlara ait olmayan topraklarda yaşıyorlar, falan filan... ama hakediyorlar mı böyle bir muameleyi, ne önerdiniz acaba yıktığınız evlerinin yerine? ne değişti şurada 2 ay önceki yönetimle.. hepsi aynı kişiler değilmiydi?

Salı, Eylül 11, 2007

doğduğundan beri odasında yanlız başına saatler geçirebilen, uykusu gelince aynı amerikan filmlerindeki gibi iyi geceler diyip koşarak yatağına yatan bir oğlum var.. dı, derken ne olduysa şu 2-3 ayda bir korkudur aldı başını gidiyor... odasından bir şey mi alınacak, ışıkları benim yakmam bekleniyor, özellikle geceleri tuvalete mi gidilecek, ışığı açıyorum, kapıda bekliyorum...gece yatma da ayrı sorun şu aralar.. ya benim yatağıma gelmek istiyor, ya da onun yatağına ikimiz sıkışıyoruz, o uyumaya, ben bi an önce kurtulmaya çalışıyorum..

az önce de tam haberlerin karşısına geçtim, "aaaa, anne şimşek makkuinim odamda kalmış, gidip almamız gerek" dedi... ee yuh yani, eşek kadar adam odasına gidemiyor, çalıştırdım saksıyı, şimdi bu spidermanin ve de power rangers ın hastası ya, dedim "eren sen annelerin büyük cesaret öpücüğünü bilirmisin?" -"o ne ki anne?""- anneler çocuklarını içlerinden benim oğlum spiderman gibi cesur olsun diye öperler ve bu büyük cesaret öpücüğü ile sen her istediğini yaparsın?""-aa gerçekten mi anne?""-deneyelim mi?"......denedik, ilk anda kendinde bir değişiklik var mı diye öyle bakındı biraz, "hadi git bakalım" dedim, "anne yetmedi galiba?" dedi, aaaa öyle mi dedim şöööyleee okkalısın dan bi öpücük daha....gitti.. odasından sesi geliyor şimdi," korkmuyorum ben, spiderman gibi cesur oldum"... bu ne saflık, ne masumluk, ne şirinlik yarabbim....

Perşembe, Eylül 06, 2007

annelerin eğitim imecesi..:)

Eren'le birlikte son günlerde biraz da bilgisayara sardık, (hadi canım son günlerde mi?..:)diye sormayın, burada ana tema erenle birlikte olması..:)
güzel bazı cocuk sitelerinde zaman geçiriyoruz, oyunlar, puzzlelar, yol bulmaca, eşleştirme, fark bulmaca, sayılar, kavramlar vs. hepsini bu oyun sitelerinden oynuyoruz.
şimdi ben buradan iki tanesinin adresini vereceğim. ve bu konuda da nazlimo'yu, aslı'yı, baldantatlı'yı, annelog'u sobeleyeceğim.. bakalım kimlerden alternatif çocuk sitesi adresleri gelecek...güzel site adresleri ile 4-5 sayfalık kitaplara onca para bayılmaya son diyorum ve benim adresleri veriyorum. çocukca ve kids games .. hadi bakalım...
bu arada blogları olmayan anneler de bi zahmet mesaj bırakabilir, bu imeceye katkıda bulunabilirler..:)
son olarak bir de uyarı, bunu bilmeyen anne yoktur ama mazur görün hatırlatayım, bilgisayar başında 1 saatten fazla zaman geçirmemeye de dikkat..

Çarşamba, Eylül 05, 2007

ah benim küçücük minicik serçe parmağım!

ben bu secret olayına valla da billa da çok inanıyorum..çağırmıcaksın kardeşim istemediğin şeyleri...çağırırsan gelir.. 1 hafta kadar önce bugüne kadar hiç kolumu bacağımı kırmadığımı, insanın hayatı boyunca belki de bazı branşlardaki doktorlarla hiç muhattap.:) olmayabileceğini düşündüm, nerden geldi aklına diye sormayın, hatırlamıyorum ama deli değilim a, bi yerden başlamıştır bu düşünce herhalde..derken pazar gece 11:00de koltuğun ayağına serçe parmağımı öyle bir geçirdim, öyle bir kırt sesi duydum, öyle canım acıdı ki, anlatamam.. ve şimdi kırık bir serçe parmağım var..topal topal hayata devam ettiğim için de perişan bir haldeyim..zira sadece topuğuma basarak yürümek bütün şaftımı kaydırdı, serçe parmağımı unuttum, bacak ağrım, belim, boynum, hatta kolumdaki ağrılarımla uğraşıyorum.. bu insan siniri ilginç bi olay yani...




hal böyle olunca da üç geceden beri kırdım totoyu akşam evde Eren paşamla lego yapıyoruz, resim yapıyoruz, kitap okuyoruz..Eren bayıldı bu işe, hiç hareket etmeyen ve kesintisiz 3 saat onunla oturan anne olayı onu müthiş sardı.. ben de bahaneyle yaz boyunca yaydığım kaliteli zaman.:) lı anne moduna geri döndüm, ve Erendeki son gelişmeleri izleme fırsatı buldum biraz..
ilk projemiz bir site oldu.. yüzme havuzunu ve şezlongları,apartmanı ve kırmızı çatılı evlerin yanındaki gecekonduyu Eren yaptı..


sitemizin yanına lazım olur diye 4 uçak kapasiteli bir pist ve uçakları da koyduk..:)


derken Koray geldi, biz balkonda laklağa daldık, meğer sitenin kaydırağını ve salıncağını unutmuşuz, tamamen erenin ürünü bu iki eser de aşağıda... elimi değdiysem, fikir verdiysem ne olayım, valla billa..

arkadaki kes yapıştır puzzle resmi de bir gün önce yaptık, salonumuzda sergileniyor şimdi..görmek isteyeni bekleriz, bi kahve de promosyon..:)

sonuç: benim oğlanda 3 boyutlu düşünme yeteneği var bence, bir oyunun başında kafası sararsa 2 saat takılabiliyor ki 4 yasında bir çocuk için süper bir süre.. iyi gidiyoruz, Allah şaşırtmasın..:)

Pazar, Eylül 02, 2007

İstanbul'da 4 işsiz gün

bu 4 gün blok tatil iyi geldi çok.. bir tüm günümüzü tuzlada yüzerek, akşam balık ziyafeti ve bol bol sohbet muhabbetle geçirdik...
2.gün annem sabah 7de bizdeydi.. Ereni pınarla bıraktık, onlara da güzel bir program hazırladım, öğlen dışarıda yemek, öğleden sonra yeni bir film dvd si seyretme vs.., ikisi için de güzel bir tatil günü oldu, bizim için de tabi.. sıcaklar çok bastırmadan sabahın erken saatlerinde indirimin son dalgasından faydalandık annemle, kocişkom da bazen üfleyip püflese de fikir bazında yardımcı oldu bayaa.. mantar ayakkabılar, pileli kot etekler felan aldım.. hepsi çok şık ama bazen de bizim şirkette bi çalışan kızımız vardı, 45 yaşında hip hopcı gibi giyinir, kotunun kenarlarından zincirler sarkar, 15 çizgili rengarenk çoraplar giyerdi de gülerdik haline, bilemiyorum artık gidişatımı..:))))





sonra ver elini boğaz, boğazın anadolu yakası başka bir alem yahuu... sonbaharı daha da güzel olur hep, heyecanla bekliyorum allah biliyor ya, t-shirt üstüne hırkamı giyip boğaz kenarında çay içicem, taze balıklanıcam inşallah..:)

akşama doğru da meydana gittik, yeni açıldı, keyifli bir yer oldu burası vallahi, açık hava alışveriş merkezi kanyon sonrası ikinci güzel örneği ile burnumuzun dibinde, ikea ile de dipdibe.. sonbahar gelince müdavimi olacağım ikinci mekan da ikea, seviyorum kardeşim ne yapayım, kendimi buluyorum ikeada ben, zaten bi tchibo, bir de ikea açıldı ya istanbulda, aradığımı bulmaya, tarzımı ifade etmeye imkanım oldu, oh valla..

akşama da bizim balkonda balık keyfi yaptık bi arkadaşlarımızla, inanamadım kızına valla, bizim oğlandan daha spd ci, power rangerscı, spidermanci bir kız çocuğu ilk kez görüyorum, ışın kılıcını çıkarıp bi sallıyor, bir kavga dövüş, uzaya gidip gelmeler.. eren hasta oldu ılgaza, biz de tabi..:))))

ve 3. gün... kurdum yatak odasına ütü masasını, boşalttım tüm dolabı, yıkanacaklar kenara, ütülenecekler anında masaya, verilecekler bir sepete.. ya ben ne çok seviyorum evden bişeyler çıkarmayı.. sadece kullanacaklarım kalmalı, kalanı hooop kapı önüne, eşyalar için ev almadım ya ben, emek tırnak, ben yaşayacağım kardeşim bu evde, onlar değil, o kadar...bi demlik çay da bitmiş o arada..:) akşama da güvece davetliyiz sevtap bacıya, annem orada ya, kokusu 30 km. öteden burnuma geliyor gibi, vallahi de tam da hayal ettiğim gibi bi sofra bu, güveç, cacık, çoban salatası, tereyağlı pilav...bu arada 2 kilo fazlam var , yeni oldu yani, haberiniz var mı?..:(


yemekden sonra evler sıcak, atmalıyız kendimizi sokağa, eve yakın en güzel mekan, sultanahmet... nasıl kalabalık, hep turistler, şıpıdık terlikler, meydandan buram buram nargile kokuları yükseliyor, rüzgar da var mis gibi, lakin elektriklerr gitmesin mi, her yer kapkara oldu birden, insanların sesleri var, görüntü yok, zifiri karanlık, neyse bi 20 dakika sonra elektrikler geldi de, kendimizi bi cami kenarında kahveye attık, yayıldık kaldık...duru kızım, o kadar güzel, o kadar sevimli ki...gece boyunca kendini nasıl sevdirdi, nasıl... bu bakış da türk filmlerinden fırlama acıklı haller bakışı...yerim onu ben,yerim....




bugün mü? 4. gün... uzun sabah yürüyüşü, uzun kahvaltı, uzun saatler gazetelere gömülmece, köşe yazarlarının yazılarını tartışmaca, derken hazırlandık şimdi, şu fareye gidiyoruz hep beraber ratatu mu neydi adı.. bugün son gün, yarına kadar 10-11 saatimiz daha var uyanık... takılmaya devam...