

Yaşadığı hayattan memnun olanlardanım, bunun çoğunlukla büyük bir şans olduğunu bilirim, bir de herşeyin iyi gitmesi için evrendeki enerjileri pozitif yönlendirmenin önemli olduğu bilirim de bazen uygulayabilirim, bazen uygulayamam...
Ahmet Taner KIŞLALI ve karısı Nilgün'ün(yani eski Nichole'un) hayatını ve birini trafik, diğerini terör canavarının elimizden alışını konu eden kitabı belleğimdeki acıyı tazeleye tazeleye okudum..
Mina URGAN'ın "bir dinazorun anıları" kitabı aklımdaydı hep..onu da bitirmek üzereyim...
sırada "babil yanarken", "neden herkes futboldan ve reklamdan anlar? " bir an gelir " ve birkaç yakın dönem tarih kitabı da var.... önümüz kış, uzun gecelerin en güzel yol arkadaşı , birinci sırada kocamla ve oğluşumla geçirdiğim saatlerse, ikinci sırada kitaplarım oluyor hep...
eskişehirdeydik.. 7 yaşında okumayı öğrenip, ilk okul dışı gezimizi il halk kütüphanesine yapmıştık(başka da gezi varmıydı? hatırlamıyorum)... o gün hissettiklerimi hiç unutamıyorum, beni hemen orada azat etmesini istemiştim öğretmenimin.. orada kalmak,bütün kitapları karıştırmak istemiştim...ilkokul öğrencileri için koca binanın alt katı komple ayrılmıştı, hikaye kitapları, çizgi diziler, o zamanlar televizyondan seyredemediğimiz daltonlarla, redkitle, şeker kız candylerle ben o kütüphanede tanıştım, annem babam konu okumak olduğunda kaplan kesilirlerdi, hemen eve gidip , beni kütüphaneye kaydettirmesini ve gidip gelmeyi öğretmesini istedim...onlar da şevkle yardım ettiler bana.. 7-8 yaşlarında o günler için bayağı uzun bir yolu şaşırmadan, hep mihenk noktalarına dikkat ederek gider gelirdim...(şimdi ereni o yaşda bakkala bile gönderebilecekmiyiz bilmiyorum) en az 2-3 saat rafların arasındaki küçük masalarda kitap okuyup, bir de üzerime zimmetli olarak eve de 1-2 tane kitap getirirdim.. çabuk okurdum ki, yeniden gitmem gereksin... kitapsız kaldığım anlarda da o dönemin bildiğim tek çocuk dergisi akbank yayınlarının bir dergisiydi, teyzelerimden birinin kocası akbankda çalışıyordu ve her ay başında harçlık bekler gibi o dergiyi beklerdim...bulmacalar, çizgi diziler, boyama yapıştırmalar... ne hoşuma giderdi... ağaç yaşken eğilir boşa demiyorlar, beni bambaşka dünyalara taşıyan, hayaller kurduran, düşündüren kitaplara böylece bağımlı oldum, oluş o oluş...
şimdi oğlumun da benim duyduğum heyecanı duymasını istiyorum hep dergilere, kitaplara.. azdıda mı kıymetliydi, yoksa biz mi kıymet bilirdik.. bilemiyorum...
nerden nereye gelmiş yazı, neyse efendim...bir sonbahar yazısı da ben yazmak isterim ama o zamana kadar hepinize mutlu, huzurlu bir sonbahar diliyorum..
derken Koray geldi, biz balkonda laklağa daldık, meğer sitenin kaydırağını ve salıncağını unutmuşuz, tamamen erenin ürünü bu iki eser de aşağıda... elimi değdiysem, fikir verdiysem ne olayım, valla billa..
arkadaki kes yapıştır puzzle resmi de bir gün önce yaptık, salonumuzda sergileniyor şimdi..görmek isteyeni bekleriz, bi kahve de promosyon..:)
sonuç: benim oğlanda 3 boyutlu düşünme yeteneği var bence, bir oyunun başında kafası sararsa 2 saat takılabiliyor ki 4 yasında bir çocuk için süper bir süre.. iyi gidiyoruz, Allah şaşırtmasın..:)