bunu yazmalıyım...
bence dünyanın asıl sorunu aşksız kadınlar.. bugüne kadar hiç aşık olmamış, aşık olmadığı biriyle yaşayan kadınlar ve aşık olmadığı adamla aynı evde yaşarken yaptığı çocuklar...
aşık olmayan kadın, mutlu etmez.. çünkü kendi mutsuzdur.. mutsuzluğunu başkalarının hayatını didikleyerek, onların bir gıdım mutsuzluğunu bulup bundan beslenerek bastırmaya, örtbas etmeye çalışır... mutlu etmediği ve hala birlikte yaşadığı erkek ise şefkat, sevgi, ilgi göremediği için bunun acısını dışarıdan çıkarır, çalıştığı işyerinde tahammül edilmez bir patron veya hiçbir konuda işbirliği yapılamayan bir mesai arkadaşı haline gelir....iş ortamında aşksız kadının kendisini ise hiç sormayın....
sonra çocuklar... bir kere aşksız bir birliktelikden meydana gelen çocuklar, aynı ebeveynlerle aynı evde büyürlerse, gençlik çağlarını böyle bir ortamda yaşarlarsa bilin ki ileride sürekli, sağlıklı ve sevgi yüklü bir ilişki yaşamaları çok zor... annesiyle babasının kaçamak bakışlarını, annenin göz süzmelerini, babanın anneye keyifle bir bardak içecek getirip şööle birbirlerinin yüzlerine baka baka, keyifle oturduğunu farketmeyecek çocuk varmıdır? söyleyin... çocukluğumdan hatırladığım en güzel anılar hep babamın anneme bahçeden kopardığı gül, annem biseye kırılmışsa hazırladığı barışma yemeği, herkesin ortasında " benim bu dünyadaki en değerli varlığım karım" sözü, "siz gittikden sonra biz annenle başbaşa yaşarız " diyişi oluyor hep..
ilk eğitim ailede başlar.. aşk , sevgi, sadakat da ilk önce baba evinde görülmelidir... söylenerek öğrenilebilecek şeyler değildir bunlar, o ortamda yaşanmalıdır...
hızlı akıp giden hayatın içinde, bir zamanlar aşık olduğunuz adamla şimdi bir şirket kurmuşsunuz da onu yönetiyormuşsunuz, elinizdeki tek kayda değer proje de çocuğunuzmuş gibi bir hayat yaşıyorsanız, şimdi durun, derin bir nefes alın...ve en son kaldığınız yer neresiyse, oradan yeniden başlayın..
siz diğerleri, yani aşkı hiç tatmamış, çok da sevmediği biriyle yaşamaya devam edenler, lütfen etrafınızı rahat bırakın, kendi tercihinizi yaşayın, kimseden bunun acısını çıkarmayın...
10 yorum:
Alemsin ya Karameliz :))))))
Bu sabah şirkette bir mesai arkadaşı gelip hıncını birinden çıkardı galiba ?
Birkaç sene önce bizde de böyle bir arkadaş vardı. Her Pazartesi bilmediği bir hışımla işe başlar, bütün gün işlerini karıştırır, insanları gerer, sonra Çarşamba gibi kendine gelirdi :(
Aşksız bir mantık evliliği kurbanıydı :((
Çok güzel bir konuya el atmışsın, gerçekten de maalesef çevremizdeki evliliklerin çoğu bu şekilde ve işte bu nedenle de boşanmalar gün geçtikce artıyor... Hatırlıyormusun bizim eski patronlar her zaman onu derdi, iş hayatı değil önemli olan hayatta huzurlu olmanın yolu "evdeki huzurdan" geçer, tıpkı senin yazdığın gibi...
Bu arada biz malum pek baş başa kalamıyoruz ya evde şu sıralar, yarın akşam atıyoruz kendimizi karı koca kafa çekmeye:-)))
Tespitlerin çok doğru mehtap hatta yazını bir kaç arkadaşıma önerdim okumaları için. Zaman zaman blogunu ziyarete geliyorum. Atatürkün bu salınackatki fotosunu daha önce görmemiştim çok beğendim. Sevgilerimle
Saile
evet, mükemmel bir nokta yakalamışsın karamelizecim.
Türk kadınlarını dizi izleme oranının yüksek olmasının nedeni de buna bağlanıyor, başroldeki artist ile kendilerini özdeşleştirip, hayal de olsa kendilerini biraz daha iyi hissetmelerini sağlıyormuş.
Netekim bu dizi izlemenin türk kadınlarında yüksek olmasının nedeni de Türkiye'deki kalıplar..
neselicim,
aslında noktasal bir olaydan yola cıkmadım desem... ama bu yazıyı yazmamı tetikleyen bir durum oldu tabi ki..:)
nazlimo, ha! soyle yaaa...dısarı çıkmak icin, sohbet etmek icin eş dostun aramasını mı beklemeli esler...cıkın başbaşa, bakın keyfinize..sefanız olsun..:))
sailecim,
ben de geçen gün düşünmüştüm seni,ziyarete gelmiyor galiba artık diye..:) yazımı beğenmene sevindim, arkadaşların da okusunlar tabi.. insanların bazen ellerinin altındaki seyin ne kadar kıymetli olduğunu hatırlamaya, ya da söyle bir silkinmeye ihtiyacı olabiliyor..:)onlara da selamlar...
goncacım,
bunu da düşünmüştüm bak ben, cok güzel bir tamamlama tespiti olmuş bu yazıya..
sevgiler,
bu arada nazlimocum,
bosanmalar bence daha dürüstce.... kimseyi boşanmaya teşvik etmiş olmayim de bu arada..:))) ama aynı evde iki yabancı, idareten birlikte, birbiri için parmağını bile kıpırdatmak istememe, bu mecburi ortak hayatın ne kadarını karşı tarafa yıkarım ki plancılığı içinde yaşayanlar etrafa ve çocuklarına cok daha fazla zarar veriyorlar bence...
AĞZINA SAĞLIK PES DİYORUM YA BU YAZIM SONRASINDA
http://www.edasuner.com/edisinden-omisine-surpriz/
SEVGİYE TAHAMMÜL EDEMEYENLERDEN NE YORUMLAR ALDIM DİREK SİLDİM KEŞKE BUNU DAHA ÖNCE OKUSAYDIM DA YOLLARDIM HEPSİNE KAPAK OLURDU!!!
AMA YALANCI MAİL ADRESİ EKLİYOR ÇAKALLAR
ALLAH AŞKINA OKU BAK NE VAR BUNDA YA
http://www.edasuner.com/edisinden-omisine-surpriz/
mehtapcim, ya ben senin bir seyler yazman taraftariyim kardes..yani yazar olarak; ciddi ciddi..bu kadar akici yazabilen biri mutlaka bunu degerlendirmeli..tespitler super ama onu bu sekilde anlatabilmek daha da guzel..eline saglik canim..
Benim bundan önceki işyerimde hiç aşık olmamış ve evlenmemiş bir bayan patronum vardı. Hayatındaki en önemli şey işiydi. Mesai saatleri yetmez, gecesini gündüzünü iş yerinde geçirirdi. ben ise bu işe girdiğimde yeni doğum yapmıştım. Mesai saatleri konusunda bir türlü anlaşamıyorduk.
Bir yıl sonra Allah'tan yer değiştirdim. Şimdi aşağı yukarı yaşıt sayıldığım üç bayan iş arkadaşımla mutlu mesut çalışıyorum. Hepimizin çocuk sahibiyiz.
Aşksız insanlarla birliktelik gerçekten kolay değil, özürlü hayatların çocukları da özürlü hayatlar yaşıyor bence...
Yine çok doğrusun, ortak değerlerin, tahmmüllerin bittiği anda tırmalamamak lazım gerçekten...
Bu arada annem burda olduğundan beri biz haftanın üç akşamı dışarıdayız şekerim,yeni bir caddemiz oldu, anlatıcam sana bak buluşunca...
Yorum Gönder